Istanbul'a dönerken Burcu'ya bile haber vermemiştim. Şimdi ise ailemin vereceği tepkiyi çok merak ediyordum. Derin bi nefes alıp kapıyı çaldım. Kısa bi süre sonra kapı açıldığında karşımda önlüğüyle birlikte Nurcan vardı. Beni gördüğünde gözleri şaşkınlıkla büyüdü. Hemen sonra kibarca gülümsedi. Bende ona gülümseyerek karşılık verdim.
"Hoşgeldiniz Elif hanım." dedi.
"Hoşbulduk Nurcan." dedim.
Geri çekildiğinde içeri geçtim. Salona girdiğimde arkası bana dönük oturan annemi gördüm. Babama karşı bi nefretim olabilirdi ama anneme karşı kesinlikle olamazdı. Yavaş yavaş ve ses çıkarmamaya dikkat ederek yanına gittim. Ellerimi gözlerine kapatıp "Bil bakalım ben kimim" dedim.
Aslında kesinlikle böyle bi giriş yapmazdım ama salonda babam yoktu ve ben biraz da bundan destek alarak yapmıştım bunu. Annem kaşlarını çattı.
"Elif" diye bağırdı. Elindeki kitabı bırakıp koltuktan kalkarak yanıma geldi. Sıkıca sarıldı bana.
"Kızım seni çok özledim" dedi
"Bende annem bende" Beni kendinden biraz uzaklaştırıp yüzüme baktı.
" Yalnız baban gelmene nasıl izin verdi?." dedi. Kaşları kızgınlıkla çatılmıştı. Bana şüpheli gözlerle bakıyordu.
"Şeyyyy... Pek izin verdiği söylenemez. Biraz habersiz gelmiş olabilirim." dedim. Yüz ifadesinde değişim olmayınca devam ettim.
"Bakma bana öyle lütfen. Gelmem gerekiyodu. Yapamadım orda. Seni ve istanbul'u çok özledim. Eğer babama söyleseydim izin vermezdi sen de biliyosun. Ben de kimseye haber vermeden geldim."
"Tamam tamam. Hadi git sen biraz dinlen."
Merdivenlerden çıkıp odama girdim. Odam hala bıraktığım gibiydi. Tek bi eşyası, eşyayı geçtim tek bi şeyin yeri bile degismemisti.
Beyaz ve siyah mobilyalarım, kırmızı rahat koltuğum, beyaz fon perde üzerine kırmızı tül perdem... Hepsi aynıydı. Gidip yatağıma oturduğum sırada gözüme bişey takıldı. Kütüphanemin kenarına bir fotoğraf düşmüştü. Eğilip fotoğrafı elime aldım. Mert'le benim çimenlerde yatarken çekilmiş bi fotoğrafımızdı. Lise ikinci sınıfta çekilmişti.
Flashback
" Burası çok güzel" diye bağırdım sevinçle.
Hemen gururlanarak "Sana söylemiştim" dedi.
Bu cevabına karşılık gözlerimi devirdim. Bi tepeye gelmiştik. Burdan tüm Istanbul görünüyodu.
"Hadi beni yakala" diyerek koşmaya başladım. Yerimde duramıyordum. Bu hareketime gözlerini devirse de arkamdan koşmaya başladı. Koşarken küçük sevinç çığlıkları atıyodum. İnanılmaz mutluydum şuan. Bana yaklaştığını gördüğümde hızımı arttırdım. Ama bi süre sonra beni kolumdan tutup kendine çekti. Beni birden kendine doğru çevirince hızımı alamayıp üzerine düştüm. Ikimizde kahkalarla gülerken yana doğru kaydım.
"Hadi fotoğraf çekilelim. Nolur nolur nolur" derken bi yandan da ona yavru köpek bakışları atmaya başladım.
"Tamam cadı tamam" dedi
"Ben cadı değilim" derken telefonumu cebimden çıkarmaya başlamıştım. Telefonumun ön kamerasını açıp ikimizin fotoğrafımı çektim.
Mert'leyken hiç olmadığım kadar mutluydum. Bu mutluluğumun bozulması ise bu hayatta en korktuğum şeydi...
Flashback Son
O günü hatırlarken gözümden bi damla yaş fotoğrafın üzerine düştü. Korkularım değişmişti artık. O anki mutluluğumdan eser kalmamıştı çünkü.
Odamdaki banyoya gidip suyu açtım. Yolculuktan sonra bi duş gerçekten iyi gelecekti. Üstümdekileri çıkarıp duşa girdim. Duştan çıktıktan sonra telefonu elime alıp Burcu'yu aradım. Telefonda azar yemeği kaldıramayacağım için oyun oynamaya karar verdim.
"Ooooo. Sen beni arar mıydın?" Burcu'nun sitemine karşılık gözlerimi devirdim.
"Saçmaladığının sen de farkındasın Burcu. Neyse ne yapıyorsun?"
"Ceren, Anıl , ben ve okuldan bir iki arkadaş okulun orda bi cafede oturuyoruz. Keşke sende olsaydın ya"
Kendimi gülmemek için zor tutarken " Evet ya bende çok sıkıldım burda." dedim. Sonra ekledim."Canım ya. Benim kapatmam lazım. Sonra arıyım mı ben seni."
"Tamam canım ama ara mutlaka."
Zaferle kendimi yatağa attım. Burcuların okulunun nerde olduğunu biliyordum. Sadece okulun çevresinde çok fazla cafe olmamasını umut ediyordum.
Odama getirilen valizlerden birini açtım. İçinden kot şortumu ve sporcu atletimi çıkarıp giyindim. Sarı dalgalı saçlarımı kurutup açık bıraktım. Sarı saçlarım, mavi gözlerim ve açık tenimle çok uyumluydu. Çok dikkat çekici bir kız değildim. Çoğu kez Mert'e o kadar kızın arasında neden beni seçtiğini sormuş ve onu birazcık kızdırmıştım.
Aynanın karşısına geçip gözlerime hafif rimel ve dudaklarıma da mat açık bi ruj sürdüm. Küçük spor çantama rujumu, telefonumu, kulaklığımı ve cüzdanımı koyup aşağı indim. Ayağıma spor ayakkabılarımı geçirirken anneme seslendim.
"Anne ben Burcuların yanına gidiyorum. Babama sen bişey söyleme. Ben akşam kendim kendim söyleyeceğim."
Dışarı çıkıp otoparka doğru yürüdüm. İşte oradaydı. Benim arabam... Babam okuldan mezun olduğumda almıştı bana. Fakat kullanma zamanı bulamadan Amerika'ya gönderilmiştim.
Anahtarını asılı olduğu yerden alıp arabanın yanına gittim. Arabaya binip Burcuların okuluna sürdüm. Şansıma okulun tam karşısında cafe vardı. Arabayı okulun önüne park edip karşıya geçtim.
" Umarım burdalardır." diye düşünerek cafeden içeri girdim. Biraz ilerlerdikten sonra onları gördüğümde aşırı sevinmiştim. Kızlar ne tepki verecekti acaba. Arkaları bana dönük olduğu için onlar daha beni görmemişlerdi. Ben bunları düşünüp kocaman bir gülümsemeyle masaya doğru ilerlerken gördüğüm tanıdık simayla gülümsemem yerini şaşkınlığa bıraktı.
Burcu'ların karşısında yüzü bana dönük oturuyordu. Yüzü ve tarzı biraz değişse de bu, onu tanımama engel değildi. İsmi dudaklarımdan sessizce dökülürken bilincim yavaşça kapanmaya başlamıştı.
"Mert..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Benden Vazgeçme
RomansaBirbirini herşeyden çok seven iki genç... Nedeni bilinmeyen bir düşmanlık... Yalan bilgiler sonucu yapılan bir kaza... Ve kaybedilen bir hafıza... Saklanan sırlar ve söylenen yalanlar en kötü neye yol açabilir? ...