Tokyo Ghoul Opening Theme- Unravel
Bütün bunlar sinirlerini bozmaya başlamıştı.
Yoongi'nin ona dokunması, bütün olanlardan sonra sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi davranmaları, bir özür ya da en azından bir açıklama bile almamış olmasını kaldıramıyordu. Bu da içindeki nefreti olanca gücüyle körüklüyordu. Jiyong ne demiş olursa olsun, nefret onu tüketecek olsa bile geçecek gibi değildi.
"Ben sizi yalnız bırakayım?"
Onlar ayrıldıklarında Jimin'in sorduğu bu soruyla kaşlarını çattı, buraya aptal bir telefon için gelmişti ve işler iyice karışmıştı işte.
"Gel buraya." Yoongi Jimin'e hiçbir şey söylemeden tuttuğu bileğinden çekti Jungkook'u ve bulundukları ortamdan uzağa sürükledi. Suçlu hissettiğindendi belki de ama Jungkook'un o adamı görmesini engellemek istemişti, Jimin'le birlikte yaptıkları şey için vicdan azabı duyuyordu. Zamanı geriye alamazdı, o günleri geri getirip her şeyi düzeltemezdi ama şimdi bir şeyler yapmak zorunda hissetti kendini. Jungkook'un bundan haberi olmasa bile vicdanını bir nebze olsun rahatlatabilirdi belki.
"Ne yapıyorsun?"
Jungkook bu soruyu sorduğunda çoktan kalabalıktan uzaklaşmışlardı. Yoongi etrafına baktı, Tony artık görünmüyordu. Belki de Jungkook'u farke etmemesi iyiydi, o zaman bunu engelleyebileceğini sanmıyordu.
"Ben..." Bir açıklama kurmaya çalıştı zihninde, Jungkook'u şüphelendirmeyecek veya sinirlendirmeyecek bir şeyler. Gerçi sinirlendirse de fark etmezdi, Jungkook ondan nefret ederken bunu engelleyemezdi. "...sadece..."
"Geveleyip durma," diye homurdandı Jungkook ters bir şekilde. "Ne yapmaya çalıştığını bilmiyorum ama bana böyle yaklaşmazsan iyi edersin."
"Nedenmiş o?" Yoongi ellerini beline koydu, onunla ters düşmek gibi bir fıkri yoktu ama şimdi olmuştu.
"Nasıl nedenmiş? Seni öptüğümü yüzüme vurmak için böyle şeyler yapmana gerek yok, zaten bunun ağırlığını taşıyorum. Senden nefret ettiğim de bir gerçek olduğuna göre bu temastan da nefret etmem kaçınılmaz, değil mi?"
"Biliyor musun, ben de senden nefret ettiğimi düşünüyorum," dedi Yoongi sakince. "Ama anlaşılan dudaklarından etmiyormuşum."
"Jimin'e benzemeye başlıyorsun," dedi Jungkook. Onun bu davranışlarını garipsemişti. Hazırlıksız yakalanmıştı açıkça. "Kes şunu."
"Ne?" dedi Yoongi kaşlarını kaldırarak. "Seni öpmeyi mi keseyim yoksa bundan hoşlanmayı mı?"
*
Taehyung telefonunun ekranına baktığında gülme krizine girdi.
Çok uzun bir süredir duvar kağıdı o karahindibaydı, değiştirmeye üşenmişti ve koyacak başka resmi de yoktu. Ama şimdi ekranında kocaman dudaklar ve bir çene vardı.
Jimin.
Normalde telefonunun karıştırılmasından hoşlanmaz, buna sinir olurdu. Özel pek bir şeyi olmamasına rağmen kendisine ait olan bir şeyin başkaları tarafından karıştırılması sinir bozucuydu. Yine de Jimin'in duvar kağıdını değiştirip galerideki birkaç fotoğrafı silmesini sorun etmedi.
Jimin'in kendisine sanki Taehyung ağzından yazılmış gibi aşk içerikli mesajlar atması da komikti, kendisini 'Sevgilim' olarak kaydetmesi de... 'Sevgilim' olarak kayıtlı numarayı aradı ve telefonu kulağı ile omzu arasında sıkıştırıp kendisine giyecek bir şeyler bakındı.
"Hiç aramayacaksın diye çok korktum." Jimin telefonu açtığında söylediği ilk şey buydu, selam bile dememişti.
"Ne kadar saçmaladık?" dedi Taehyung gülerek. Sarhoş olduğu güne dair hiçbir şey hatırlamıyordu ve merak ediyordu. O sırada bulduğu bir sweatshirtü yatağının üzerine doğru attı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
White Rabbit |vmin&yoonkook| ✓
FanfictionNasıl kazanılacağını öğrenmek için kaybetmek zorundasın.