Bigbang-Last Dance
Nefes al.
Nefes alması gerektiğini hatırlatıp duruyordu kendine zira düşünebildiği sadece buydu. Hayatta kalmakla ilgili endişeleri vardı, belki de birileri üzülürdü o gittiğinde. Annesi ve babası üzülürdü, Jiyong üzülürdü, Namjoon da öyle. Taehyung da üzülür müydü ki?
Nefes al.
Hayatta kalmak istiyordu çünkü o gittikten sonra üzülürlerdi. Taehyung, Jimin veya Yoongi umursamasa bile en azından birileri vardı onun için üzülebilecek olan.
E ama daha sonra unutulup gitmeyecek miydi?
Nefes al.
Hayatta kalmakla ilgili endişeliydi çünkü... siktir, Jungkook ölmekten korkuyordu. Onun için üzülebilecek tek kişi olmasa bile, hatırlanmayacak olmasa bile...
Ölmek istemiyordu.
Dudaklarını araladı ve başını eğerek karnındaki yaraya baktı. Kan kaybından ölmesini istemedikleri için Hei oraya dikiş atmıştı. Pek güzel bir an olduğu söylenemezdi. Haejin onu kolayca diğer tarafa yollamak istemiyordu. Daha ne gelecekti?
Başını arkasındaki duvara yasladı, gözlerini büyük bir yavaşlıkla kırparken ayak bileğine dolanmış zincire bakıyordu. Elini karnına götürdü, bütün vücudu pisti. Her yeri kendi kanıyla renklenmişti. Ona yemek vermiyorlardı, tuvalete gitmesine izin vermiyorlardı.
Gerçi yemek yemediği için buna ihtiyacı olmuyordu ama...
Jungkook ağlamaya başladı.
Başka şansı kalmamıştı, Haejin'in onu soğuk suyla yıkadığı andaki gibi titreyek bağlı olmayan eliyle gözlerini örttü. Kan lekeleri vücuduna yapışmış gibiydi, geçmiyordu bir türlü. Nefes al. Alamıyordu. Nefes almak ona yasaktı sanki.
O sırada Haejin içeriye girdi, Jungkook onun varlığını hissetti ama sesini çıkarabilecek kadar ya da gözlerini kaldırıp ona bakabilecek kadar güçlü hissetmiyordu.
"Bugün son," dedi adam. "Ben İtalya'ya sen de diğer tarafa."
Haejin'in ona yaklaştığını duydu, sonra o hemen önünde dizleri üzerine çöktüğünde yüzünü görebildi. Elinde tuttuğu bıçakla oynuyordu gülümserken.
"Hei'ye dua et," dedi adam elini Jungkook'un yarası üzerine koyduğunda. Dikişlerden sarkan ipi parmakları arasına sıkıştırıp hafifçe çektiğinde Jungkook acı dolu bir inleyişi serbest bırakmamak için dişlerini birbirine bastırdı ancak bu yeterli gelmemişti. Gelmiyordu, tükenmişti.
“Sana daha fazla zarar vermeyeceğim." İpi sertçe çekti, Jungkook içinde tuttuğu çığlığı serbest bıraktı. "Sadece kan kaybından öleceksin ve son bir şey..."
Ve henüz taze olan yaranın içine parmaklarını geçirdi. Jungkook, yüzü kıpkırmızı kesilirken başını geriye attı. Boğazından yükselen haykırışlara engel olamazken, gözlerini sımsıkı yummuştu.
Zaten fazla bile yaşadın sen, siktir et.
*
"Taehyung-"
"Jimin, şimdi olmaz. Jungkook'u bulana kadar tek bir kelime dahi etmeni istemiyorum senden."
Jimin iç çekti ve onun peşinden yürüdü. Hei hızla oradan çıktıktan sonra Taehyung bir süre boyunca orada öylece kalakalmıştı ve Jimin, onun yüzündeki o ifadenin nedeni olduğu için kendinden nefret etmişti.
"Ama en azından açıklamama izin veremez misin?"
Taehyung arabaya doğru yürürken bir anda durdu ve ona döndü, gerçekten öfkeli görünüyordu. Belki de kırgınlığını bu şekilde gizlemeye çalışıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
White Rabbit |vmin&yoonkook| ✓
FanfictionNasıl kazanılacağını öğrenmek için kaybetmek zorundasın.