BLACKPINK-Playing With Fire
"Bu ateşli öpücük, seni istediğim her an öpebileceğim anlamına mı geliyor?"
Jimin geri çekildiklerinde yüzünde bir gülümseme varken sordu, nefes nefese kalmışlardı ve hala birbirlerine çok yakın duruyorlardı.
"Eğer öyleyse..." Jimin sanki sorunun cevabını ondan almış gibi uzandı ve bir kez daha dudaklarının birleşmesini sağladı. Hayatının sonuna kadar devam edebilirdi onu öpmeye-eğer mümkünse onu öperken ölmeyi dileyebilirdive Taehyung ona karşılık verirken onun gülümsediğine yemin edebilirdi.
Bir öksürük sesi onları ayırdığında Jimin homurdanırken Taehyung ellerini onun belinden çekti ve bakışlarını kaçırdı. Kalbi göğüs kafesini zorluyordu, çıldırmıştı ve düşünceleri birbirlerinin kuyruklarına basıp zihnini dağıtıyordu. Hafıfçe yurkundu ve ayakkabılarına baktı. Yoğun duygular içerisindeydi, bünyesinin kaldıramayacağı kadar. Ama yine de Jimin'in dudaklarında bıraktığı ve daha da öte içinde yükselmesini sağladığı o tatlı tat, biraz olsun onu rahatlatlabiliyordu. Yani en azından birkaç saniyeliğine de olsa bunun keyfıni çıkarabilmişti. Sonra rüyadan uyandı ve gerçekliğe döndü.
“Sizi bölmek istemez-"
"Jungkook nerede?"
Etrafına bakındı ama sanki yer yarılmıştı ve içine girmişti Jungkook. Onunla konuşması gereken bir sürü konu vardı, sormak istediği birçok soru ve almak istediği cevaplar. Ama o ortalıkta görünmüyordu.
"Ben de onu diyordum," diye homurdandı Yoongi. Ses tonundan hala öfkeli olduğu anlaşılıyordu.
"Kuyruğu alev alınca kaçtı işte. Haejin gibi." Jimin omuzlarını silkip ellerini pantolonunun ceplerine attığında Taehyung kaşlarını çattı ama bir şey söylemedi. Jungkook'un neler yapabildiği hakkında pek bir fıkri olmasa bile bu olanlar Jimin'i haklı kılabilirdi.
"Siz hala burada mısınız?" Seokjin kolunun altına sıkıştırdığı Hoseok'la birlikte belirdiğinde üçlü ona döndü. Bir elinde içki şişesini sallıyordu. "Gidin hayatta olduğunuz için kutlama falan yapın hadi," dedi bezgince ve daha sonra Hoseok'la birlikte gözden kayoldu tekrardan.
*
Taehyung eve gittiğinde saat gerçekten çok geç olmuştu ve Jungkook'un evdeki varlığını hissedemeyince suratı asıldı. Üzerindeki kıyafetler bile ona fazlalıkmış gibi hissettiriyordu. Omuzlarında bilinmezliklerle dolu bir yük vardı ve üzerinde duran her şey o yükü biraz daha ağırlaştıyor gibiydi. Yine de kısa bir duşun ardından üzerine pijamalarını geçirdi ve biraz olsun ferahlamış olduğuna kendini inandırarak yatağının içine girdi.
Düşünmek istemiyordu, düşündüğü zaman kafası mümkünmüş gibi biraz daha karışıyordu ve bu karışıklık dayanamayacağı kadar boğuyordu onu. Nefes almaya ihtiyacı vardı, bunu fark ettiğinde kaşları çatıldı ve Jimin'in zihnini istila etmesine engel olamadı. Jimin ve dudakları. Onu öperken nefessiz kalmıştı belki de ama onu öperken, nefessiz kalırken, hiç olmadığı kadar güzel nefes almıştı. Dudakları oksijeni oluvermişti bir anda ve sanki ihtiyacı olan tek şey Jimin'miş gibi hissetti. Dudaklarından gözlerine kaydı düşünceleri. Jimin'in gözleri, Taehyung'un cansız gökyüzüne yıldızlarını akıtıyordu sanki, gökyüzü onun yıldızlarıyla canlanıyor ve tıpkı Taehyung gibi nefes almaya başlıyordu. .
Belki korkutmalıydı, kaçmasına neden olmalıydı ama Jimin'e ait her şey, yaşadığını hissettirmek dışında hiçbir şey vermiyordu ona. Yaşıyordu Taehyung, daha önce hiç olmadığı kadar canlı. Parlak ve biraz da heyecanlı.
Tıpkı Jimin gibi.
Telefonu titrediğinde onu eline aldı ve gelen mesaja baktı. Jimin'dendi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
White Rabbit |vmin&yoonkook| ✓
FanfictionNasıl kazanılacağını öğrenmek için kaybetmek zorundasın.