Harry Styles - Sign of the Times
Ensesinde hissettiği soğuk metal, bütün hareketlerini keserken, eş zamanlı olarak bir ses doldurdu kulaklarını. O kalın ses, geçmişi yaşatıyordu geleceğinde de.
Kabus içinde bir başka kabus görüyordu belki de.
"Artık kim olduğunu biliyorum. Benimle geliyorsun, Jeon Jungkook."
Yarış alanından zorla götürülmüştü, daha önce de silahla burun buruna gelmişti ve hatta daha kötü durumlara düşmüştü ama o zamanlar, yalnızdı. Yani en azından çevresinde tehlikeye sokabileceği kimsesi yoktu, kendi dışında hiç kimse yoktu.
Ama o gün, o yarış alanında Taehyung vardı. Ve Taehyung, kendinden, geleceğinden, hayatından daha önemliydi.
Bu yüzden hiçbir şey için çabalamadı, çabalasa belki bir çıkış yolu bulabilirdi ama riske girmek istemiyordu. O gün olmazdı, yanlış bir zamanlama ve yanlış bir mekandı.
Bu yüzden geçmişin onu bir kez daha esir almasına izin verdi. Bugününde ve geleceğinde de öyle.
Bu kez korkmuyordu ama, karşısındaki adamın gözlerinin içine bakabiliyordu cesurca. Sahne aynıydı; Haejin karşısında duruyordu, Jungkook sandalyeye bağlanmıştı. Kişiler aynıydı, sadece fazladan bir Hei vardı. Mekan da benzer bir yerdi, yine karanlıktı bulundukları yer ve bileğine bağladıkları ipler yine canını yakıyordu. Ama bu sefer acıyı görmezden gelebilecek kadar güçlüydü, Haejin'in gözlerinin içine bakabilecek kadar cesur olduğu gibi.
"Ben bir Kim'im," dedi soğuk bir sesle, Taehyung'un yanında asla kullanmayacağı o nefret dolu sesiyle. Taehyung'un yanındayken, gerçek kendi gibi mi oluyordu yoksa şu andaki miydi gerçek kendisi? Bilmiyordu, sadece... neden hala onu düşünmeye devam ettiğini sorgulamak isterdi. Neden ona bu kadar düşkün olduğunu, kendi hayatı ince bir iplikte sallanırken ve aşağıya düşmek üzereyden neden sadece Taehyung'u düşündüğünü gerçekten sorgulamak isterdi. Mesela Tony hakkında düşünmeliydi, Haejin'i yıllar önce hayatına sokan oydu. Jimin'i düşünmeliydi, dolaylı yollardan da olsa Tony'yi hayatına sokan oydu.
Yoongi...
Onu düşünmek için bir neden bulamadı.
"Yanlışını düzelteyim dedim," diye devam etti. Bulundukları yere getirilmeden önce, o yarış alanında söylediği sözleri hatırlamıştı bir anda. Haejin onun gerçekte kim olduğunu bilemezdi, Jungkook bile bilmiyordu ki kim olduğunu. Ama yine de bir şeye ait olmak istiyordu, bunu biliyordu. Fazlalıkmış gibi hissetmek istemiyordu, olması gerektiği bir yer istiyordu.
"Sen o'sun, sen.. yıllar önce esir aldığım çocuksun. Tony'nin oyuncağı. Bütün mal varlığımı elimden alan çocuk, sen o'sun demek." Adam ona doğru yaklaştı. gözleri eskiden olduğundan daha öfkeli, bir o kadar da yaşlı duruyordu. Ve nefret dolu, eskiden sadece alaylı ve biraz da öfkeli bakardı.
"Canımı bırakmamalıydınız bana, çünkü senin canını alacağım çocuk."
Yıllar önce zaten öldürdünüz beni, ne canından bahsediyorsun? Neyin canı?
Konuşmayı tercih etmek istemezdi, o adam için kelimelerini tütketmesine gerek yoktu ama o adam, onu tamamen tüketmek ister gibiydi. Geriye ondan bir şey kalmayana dek. "Hei, çık dışarı," dedi Haejin, gözlerini Jungkook'tan tek bir saniye bile olsun ayırmamıştı.
Kız dudaklarını aralayıp babasına bakarken Jungkook ona döndü, o kızı hiçbir zaman sevmemişti zaten.
"Ama-"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
White Rabbit |vmin&yoonkook| ✓
FanfictionNasıl kazanılacağını öğrenmek için kaybetmek zorundasın.