Neon Jungle-Louder
"Ailesi gelmeyi reddetmiş. Benden başka kimsesi yok, Jungkook."
Tony, Yoongi'nin arabasına vurduğunda büyük bir kaza olmuştu. Yarışı Tony kazanırken, Yoongi'nin hayatını kaybetmesine ramak kalmıştı.
"Biliyorsun, bunu yapan Tony olduğundan bu konuda sorumluluğumuz var." Hastane koridorunda volta atarken sessiz olmaya özen gösteriyordu, kimseyi rahatsız etmek istemiyordu.
"Sana yüzlerce kez söyledim, Tony yapmadı." Diğer hattan gelen çocuğun sesi öfkeliydi. Jungkook bunu yediremiyordu.
"Yollar kaygan olduğundan değildi, Tony'nin arabasında göçük vardı Jungkook. O adam bir katil oluyordu az daha ve sen hala gözün kapalı ona güvenmeye devam edecek misin?"
"Ailesinin bile sevmediği ve hiç tanımadığımız bir adama güvenmekten ve onun için vaktimi harcamaktansa, evet elbette. Bence sen de orada sabahlama ve evine dön."
Jimin şaşkınlıkla gözlerini açarken bir duvara yaslandı. Jungkook ne zaman böyle kör olmuştu? Ne zaman böylesine körü körüne bağlanmıştı Tony'ye? Asıl sorun, Jimin Jungkook'u nasıl koruyabilirdi bütün bunlardan?
"Benden başka kimsesi yok, Jungkook. Üzgünüm, bu haldeki birini öylece bırakabilecek kadar kalpsiz değilim."
*
Aradan geçen bir-iki haftanın ardından Yoongi iyileşmiş, hatta uyanmıştı. Konuşuyor, ne zaman çıkacağını soruyordu. Jimin ona arkadaşlık ediyordu okul çıkışlarından geceye kadar, ona gününü anlatıyor ve onun eski anılarını dinliyordu.
Yine okuldan dönüp Yoongi’nin odasına girdiğinde elinde bir demet zambak tutuyordu. Hastane ziyaretlerine çiçek götürüldüğünü duyduğunda, aklına zambak gelmişti. Çiçekleri severdi.
Yoongi, pantolonunun kemerini takıyordu odaya daldığında. Hazırlanıyor gibiydi. Jimin çiçekleri arkasına sakladı.
"Kendine zarar vereceksin, ayağa kalkmamalısın," dedi. Gülümsemiyordu.
"Burada birkaç dakika daha kalırsam çıldıracağım, Jimin. Taburcu olup olmamam da umrumda değil. Sadece gitmek istiyorum."
Jimin o an sadece ikisinin bulunduğu bu dünyanın yıkıldığını düşündü. Sadece bu hastane odasında ikisi vardı, başka kimse yoktu ve kendi kendine güzel bir dünya kurmuştu. Evde olmaktan daha iyiydi bu dünya, okulda olmaktan veya artık bir yabancı gibi gelen Jungkook'un yanında olmaktan daha iyi hissettiriyordu.
"Peki--Bizgörüşebilecek miyiz?" Aslında gururunu çiğnemek istemiyordu ama Yoongi'yi hayatının geri kalanında öylesine görmek istiyordu ki, eğer Yoongi hayır deseydi bileklerini bile kesebileceğini düşünüyordu. Ona çok fazla alışmıştı.
Yoongi üzerindeki gömleği de çıkardıktan sonra kendi kazağını giydi ve Jimin'e yaklaştı. Uzanıp onun arkasına sakladığı bileğini tuttu ve kendine çekti. Çiçekleri gördüğünde hafıfçe gülümsedi, Jimin fazla düşünceli bir çocuktu.
"Benimle yaşa," dedi daha sonra. "Biliyorum, Jimin. Bütün gün ailenden, okuldan, hiçbir şeyden hoşlanmadığından bahsedip duruyorsun. Kaç ve benimle yaşa, bazen kaçmak o kadar da kötü bir şey değil."
*
"Buna izin vermemem gerekiyordu." Jungkook arabaların çoktan kaybolmuş olduğu yola bakmaya devam ederken, neredeyse duyulmayacak şekilde mırıldandı. "Buna izin vermemeliydim." Bir robot gibi boş bakıyordu gözleri, öylece dikiliyordu orada, ses tonu bile dümdüzdü. "Yapmamalıydım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
White Rabbit |vmin&yoonkook| ✓
FanfictionNasıl kazanılacağını öğrenmek için kaybetmek zorundasın.