GDxTaeyangxT.O.P - Hallelujah
Jungook aileye katıldığında, henüz on yaşındaydı Taehyung.
Babası bir gün eve kucağında bir çocukla geldiğinde bunu garipsemişti doğal olarak. Süt dişleri henüz dökülmeye başlamış bu çocuk kardeşi olabilmek için çok büyük, aynı evde yaşamak içinse çok yabancıydı. Üstelik bir kez olsun ağlamamıştı, sanki içinde bulduğu durumu daha bilmiyorken bile kabul etmiş gibiydi.
En başta Taehyung'un odasını değiştirip onu da Taehyung'un odasına yerleştirdiler. Annesi ona her zaman daha büyük odayı aldığı için sorun çıkarmaması gerektiğini söylüyordu ama Taehyung daha büyük ya da daha güzel olanı değil, kendisinin olanı istiyordu. Taehyung büyüyordu, Jungkook ise her zaman küçük olacaktı ona göre.
Bazen onun hep gülümsüyor oluşundan nefret ederdi. Büyük bahçede bisiklet sürdükleri bir zamandı, Taehyung onun bisikletinin tekerine vurmuştu ve onu düşürmüştü. Ağlasın diyeydi, ebeveynlerinden görmediği ilginin tamamını Jungkook alıyordu, Taehyung kendisi yerine o ağlasın istedi. Jungkook yere düştüğünde kanayan dizlerini görmezden gelerek kocaman gözlerle Taehyung'a bakmıştı. Bir damla dahi akmadı gözlerinden.
Onun ağlamamış olmasından nefret etti.
Her zaman daha başarılı bir öğrenci olmuştu Jungkook, her zaman okul birincisiydi. Lise tercihini devlet okulundan yana kullanmıştı, ailesinin onun için para harcamasını hiçbir zaman istememişti. Bir sürü yarı zamanlı işte çalışmıştı hiç ihtiyacı olmamasına rağmen. Bu, Taehyung'u sorumsuz ve umursamaz durumuna düşürüyordu. Lisede partilemekten, para harcamaktan ve babasının statüsünü kullanmaktan başka bir şey yapmamıştı. Notları ortalamanın üzerinde değildi, ülkenin en iyi üniversitesine gitmek gibi bir hayali hiç olmamıştı, yurt dışına çıkmak istememişti, yüksek lisans yapmak gibi aptalca bir düşüncesi yoktu. Sadece çizerdi, resim çizerdi ama bununla ilgili hiçbir zaman iş arayışına düşmedi. Yeteneği ya da özelliği kendisine kalsın istemişti. Sabah iş başı yapıp babasına yardımcı olmuyordu, sadece öylesine yaşıyordu. Taehyung'un yapmadığı her şeyi Jungkook yapıyordu.
Ondan nefret ediyordu.
Annesiyle alışverişe gitmezdi ama Jungkook giderdi. Babasıyla gelecek anlaşmalar hakkında konuşmazdı, Jungkook yapardı. Evin yönetimiyle ilgilenmezdi. Jungkook yerini dolduruyordu.
Taehyung ise o evde yaşayan sadece öylesine biri gibi hissediyordu.
"Yalan söylüyorsun," dedi Jungkook inanamaz bir şekilde. Onlar olduğuna emindi, kalıbını basardı. Yıllar sonra Park Jimin'in karşısına bu şekilde çıkıyor oluşu kader ya da basit bir yanlış anlaşılma değildi, bunu biliyordu.
"Neden yalan söyleyeyim?" dedi Taehyung. Jungkook'un bildiğini biliyordu ama onu hiçbir şey yapamazken izlemek öyle eğlenceli gelmişti ki bunu devam ettirebilirdi. "Jimin benim arkadaşım."
"Bahse girerim yaşını bile bilmiyorsundur."
"Bu seni ilgilendirmez, Jeon." Taehyung umursamaz bir şekilde omuz silkti.
"Ben burada seni korumaya çalışıyorum ama şu yaptığına bir bak! Nefretin gözlerini kör etmiş!"
Olayla kesinlikle hiçbir alakası bulunmayan Yoongi, bu aile dramını izlemekten sıkılmıştı. Burada bulunmalarının bir anlamı yoktu, polise gitmeyi tercih ederdi.
"Ah..." Taehyung elini kulağına yaklaştırdı ve saçını kaşıdı hafifçe. "Düşündüm, ne dediğin umurumda değilmiş! Söyleyeceklerin bittiyse de bitmediyse de ben gidiyorum." Taehyung koltuğun kenarına koyduğu ceketi işaret parmağına taktı ve ardından da diğer eliyle Jimin'in kolunu tutup onu çıkış kapısına doğru sürükledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
White Rabbit |vmin&yoonkook| ✓
FanfictionNasıl kazanılacağını öğrenmek için kaybetmek zorundasın.