Birkaç yıl önce biri ona gelse ve Jungkook için gözyaşı dökeceğini, endişeden uyuyamayacağını söyleseydi eğer, kahkahalarla güler ve o kişiyi deli olarak tanımlardı. Ama şimdi, tam olarak koridordaki o aptal sandalyede oturuyorken, dolmuş gözlerini yerdeki fayanslara dikmişti, ellerindeki kanı görmemeye çalışıyordu. Bu kağıt kesiği ya da yemek yapmaya çalışırken elinin kesilmesi gibi değildi, bu...
Babası ve annesi ellerinden gelen her şeyi yapıyorlardı, hastaneye tonla para dökmüşlerdi ve oradan oraya koşturuyorlardı, polislere birçok ifade vermişlerdi yine ama sonuç çıkmamıştı.
Jimin kan vermek için labaratuvarlardaydı, Taehyung ve Yoongi'nin kan grubu uymuyordu Jungkook'a. İkisi sadece koridorda öylece oturuyorken, bir doktorun kapıdan çıkıp bir şeyler demesini bekliyorlardı.
"Ne hissettiğini biliyorum," diye fısıldadı Yoongi, o da iyi görünmüyordu ama kendisi bile bunun nedenini bilmiyordu. Jungkook için endişelendiği doğruydu, her zaman güçlü olan o adamı kucaklayabilmişti, kollarında bilinci kapalı bir şekilde yatan aciz Jungkook aklına beş yıl öncesinin gelmesine neden oluyordu.
Jungkook geri döndüğünde, yıllar sonra tekrar karşılaştıklarında derinlere gömdüğü o anılar tekrar gün yüzüne çıkmıştı ve vicdanı onu rahat bırakmıyordu. Özellikle Jungkook'um vüdundaki o yaraları gördükten sonra... Bunları Jungkook'un kendisine yaptığını düşünmüştü ama şimdi hadi ona birileri zarar verdiyse, diye düşünmekten kendini alamıyordu. Jungkook'u bulmak için çok çabalamıştı şimdi, geçmişi telafı edebileceğini düşünmüştü ama hayır, göğsündeki o ağırlık kaybolmamıştı ve şimdi her anıyı düşünüyordu.
Yıllar önce Jungkook'u bıraktıklarında ne olduğunu bilmiyordu ama anlaşılan bundan daha iyi değildi durumu, şimdi karnındaki zik zak şeklinde derin kesikler, bileklerindeki ve yüzündeki morluklar, kan içindeki elleri... Ne kadar acı çekmişti? Yoongi yine onun elini tutmak istedi, sadece sen katlanabiiiyorsun bana, demişti Jungkook. Sadece o değildi, Taehyung da katlanıyordu, anne babası da seviyordu Jungkook'u ama Jungkook o gün, o anda Yoongi'den yardım istemişti. Şimdi de ihtiyacı var mıydı elini tutmasına? Düştüğümde beni kaldırmana ihtiyacım var, demişti, şimdi de düşmüş sayılır mıydı ki? Tanrı biliyor, Yoongi onun düşmesini istemezdi. Onu kaldırmayı istemiyordu çünkü Jungkook düşmemeliydi.
"Nasıl bilebilirsin ki?" Taehyung'un sesi titrekti, Yoongi onun kendini sıktığını biliyordu.
"Geç kalmış gibi hissediyorsun. Geri dönemeyeceğini biliyorsun ve yaptığın her şey için pişmansın, yapamadıkların için de öyle, değil mi?" Bunu söylerken kollarında hala Jungkook'un sıcaklığını hissediyordu, ellerinde yine onun kanı vardı, bundan hoşlanmamıştı. Onun kanını istemiyordu, hayır.
"Şimdi desem ki, 'Ben özür dilerim, Kook. Senin için hiçbir zaman iyi bir ağabey olamadım ama neredeyse ölürken anladım değerini, yani seni sevdiğimi anlamam için ölmen gerekiyormuş, kusura bakma.' Olacak mı böyle?"
Yoongi hafifçe gülümsedi, keyif aldığından falan değildi, gergindi. Gergindi çünkü kendisi de öyle hissediyordu, bu sadece vicdanından kaynaklanan bir endişe değildi, bunu biliyordu ve nefret ettiği o adamın bir anda bütün zihnini kaplamasından rahatsız olmamıştı, aksine memnundu.
"O seni hep kabul eder, bunu biliyorsun ve... en azından fark ettin, Taehyung. Hiçbir zaman geç değildir, o hala hayatta."
Taehyung başını kanlı elleri arasına aldı ve gözlerini kapattı, iyi hissetmiyordu. berbat hissediyordu kendini, Jungkook'un yüzüne nasıl bakardı, bilmiyordu.
O sırada elinde vişneli meyve suyu ile Jimin koridora girdi, kazağının sol kolunu dirseğinin üzerine kadar kıvırmıştı ve hafif sallanarak yürüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
White Rabbit |vmin&yoonkook| ✓
FanfictionNasıl kazanılacağını öğrenmek için kaybetmek zorundasın.