B.A.P - What The Hell
"Ne dersin? Sence bu defa peşimizi bırakacak mı?" İnce sesli olan çocuk endişeli bir şekilde ayağıyla ritim tutmaya başladı. Gergindi, bekletilmeleri daha çok geriyordu onu.
"Bırakmasalar da bir yolunu bulacağımızı biliyorsun, Jimin." Siyah saçlı olan, diğerini rahatlatmak istercesine elini koluna koydu, ikili aralarındaki tensel temaslardan olabildiğince kaçınmaya çalışsalar bile.
"Öldüremezler ama ölmeyi istetecek hale getirirlerse kötü." Dirseklerini metal masaya yasladı ve kendilerine göz kulak olması için başında dikilen emekli sumo güreşçisi kılıklı adama baktı. Ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar, ki ekstrem derecede güçlü değillerdi, bu adamı ikisi birlikte bile atlatamazlardı.
Kapı gürültüyle açıldığında ikisi de oraya döndü. Poker face konusunda başarılı olmaları iyiydi belki de, eğer korktuklarını gösterselerdi, anında yem olurlardı bu adama. Kaybedecek bir şeyleri yokmuş gibi davranmak kolaydı, çünkü gerçekten ellerinde birbirlerinden başka bir şey yoktu.
Kaçındıkları adam masada karşılarına oturdu. Yüzündeki yara izini yıllar önce kaybettiği bir yarışta aldığını söylemişti, bunun onu daha korkutucu kıldığını düşünüyordu ve bundan hoşlanıyordu. Korkulmak ve saygı görmek hoşuna gidiyordu.
"Paramı getirdiniz mi?"
"Bir kısmı burada," dedikten sonra sandalyesinin ayakucuna bıraktığı çantayı masanın üzerine koydu Jimin. "Kalan kısmını da aynı şekilde çalışmaya devam ederek ödeyeceğiz."
Adam bir işaret verdiğinde, sumo güreşçisi çantayı açtı ve içindeki parayı kontrol etti. Büyük ve ağır bir çantaydı. "Otuz bin var," dedi saydıktan sonra.
"Otuz bin ne?"
"Dolar." Bu defa sumo güreşçisi yerine Jimin cevap verdi. "Bu büyük bir miktar, neredeyse otuz milyon won yapıyor. Üstelik bizden daha iyi bir çalışan bulamayacağını biliyorsun."
Yoongi, masanın altından gergince pantolonunu sıkıyordu, dişlerini birbirine bastırmıştı. O, böyle anlarda gerginliğini kontrol altında tutamazdı, çabuk sinirlenirdi. İş ona kalsa, şu an ölü olurlardı muhtemelen. Çünkü uzun parmaklarını karşısındaki adamın boynunda hayal ediyordu, adamıın suratının mora döndüğünü.
"Evet, sizin gibi yarı yolda bırakan hırsızları bulamayacağım kesin. Bir dahaki girişiminizde buradan kolay kolay çıkamayacağınızı bilin."
*
"Kapının önündeki arabayı çalıp bir de üzerine Taehyung'u yaralayabiliyorlarsa, eve girip bizim başımıza silah dayasalar kimse bunu engelleyemez o zaman."
Jungkook öfkeli bir şekilde resmen elindeki telefonla kavga ederken, Taehyung'un yanı başındaydı. Taehyung'u bulalı birkaç saat geçmişti, sabah saat yediydi. Sadece, onu, evin önünde o şekilde gördüğünde o kadar paniklemişti ki, bu işten sorumlu olan herkesin canını yakmak istiyordu.
Taehyung gözlerini bilinçli olarak açmamıştı, yataktan kalkmak için onun odadan ayrılmasını bekliyordu. Üzgün ve ekstra iyi kalpli bir Jungkook ile konuşmak zorunda kalmak istemiyordu. Bazen kimin büyük olduğunu karıştırıyordu.
"Sorumlusu kimse, gerekeni yapın o zaman! Araba önemli değil. Taehyung'a zarar verenleri bul, kamera kayıtlarını yolladım. En kısa sürede hallolmasını istiyorum."
Biraz daha sessizlik odaya hakim olduğunda Taehyung rahatsız bir şekilde yatakta döndü. Daha fazla hareket etmeden durabileceğini sanmıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
White Rabbit |vmin&yoonkook| ✓
FanfictionNasıl kazanılacağını öğrenmek için kaybetmek zorundasın.