Taeyang-Love You To Death
"Neden ayakta dikiliyorsun?" Taehyung merdivenlerden inen Jungkook'u fark ettiğinde kaşlarını çattı. "Dinlenmen gerekiyor. O odadan çıkmaman konusunda seni-"
"Hyung ama benim gitmem gerekiyor," diye mırıldandı Jungkook. Henüz hastaneden çıkalı sadece beş gün olmuştu ancak bu onun için fazla uzun bir süre bile sayılabilirdi. Yatmayı sevmiyordu, yapması gereken bir sürü şey vardı.
"Olmaz," diyerek kollarını göğsünde birleştirdi Taehyung. Oradan bakılınca sinir bozucu bir anne gibi görünüyordu ancak bu sadece Jungkook'u sinirlendiriyor gibiydi. "İzin vermiyorum. Şimdi odana git."
"Ama-"
"Odana!"
"İyi!"
Jungkook topuklarının üzerinde dönüp omuzlarını düşürerek merdivenleri tırmanırken, Taehyung'un yüzünde küçük bir gülümseme oluşmuştu.
O gözden kaybolduğunda omuzlarını düşürdü ve mutfağa doğru ilerleyerek kendini oradaki sandalyelerden birine attı. Her şey yolunda gidiyordu aslında. Jungkook iyiydi, Haejin ve Hei ortalıkta dolanmıyordu, yakalandıkları haberini almamıştı ama Namjoon'un halletmiş olmasını umuyordu. Yani Kwon Jiyong‘un. Birkaç kez Jungkook'u ziyarete gelmişti, ona sormamıştı ama adamın bunu yapmadan durmayacağından emindi. Tabii ki Namjoon o gece onları yakalamamış ise. Bütün bunları bilmiyordu çünkü evden dışarı adınımı atmıyordu, Jungkook dışında kimseyle konuşmuyordu. O da pek konuşmuyordu zaten, genelde uyuyor oluyordu.
Telefonunun ekranındaki fotoğrafa baktı. Jimin'in yaptığı duvar kağıdını degiştirmemişti çünkü her ne kadar onu görmek istemediğini iddia etse de... onun varlığını özlüyordu ve lanet olsun ki, ekranındaki fotoğrafta çok tatlıydı. Kocaman açık gözleri ve büzdüğü dudakları... Elindeki telefonu sıkarken, sımsıkı yumdu gözlerini. Neden garip hissediyordu? Neden onu Hei ile düşündüğünde...
Telefonu biraz daha sıktı.
Taehyung onun yanında değerli hissediyordu ve başka hiç kimse onun yanında değerli hissetmemeliydi, olmamalıydı. Bu yüzden bu kadar öfkelenmişti belki de, bu yüzden onunla ağır konuşmuştu. Biliyordu, lanet olsun, biliyordu işte.
Siktir.
Taehyung gerçekten biliyordu ne olduğunu.
Kendi hissettiklerini anlayamayacak kadar saf değildi ki. Dişlerini birbirine bastırdı.
Onu bekleyeceğini söylemişyi ona. Onu sevmek için onu bekleyecekti önce ama o gelmemişti. O gelmemişti ama Taehyung onu seviyordu.
Telefonu sert bir şekilde masanm üzerine bıraktı ve merdivenlere yöneldi. Eğer onu daha fazla düşünmeye devam ederse kafayı yiyecekti ama onu düşünmediği zamanlarda da aynı şekilde hissedecekti?
Lanet Park Jimin, diye düşündü. Güneş'in eksenine kapılmış aptal bir gezegenden başka bir şey değildi Kim Taehyung.
Ve Park Jimin, bütün gezegenleri kendi ekseni etrafında toplayabilecek kadar çekiciydi işte. Güneş gibi.
Jungkook'u odasında bulamadığında bir küfür savurdu. Ne zaman çıkmış olabilirdi ki? Eh, Park Jimin'i düşünürken onun gittiğini duyamayacak kadar kaptırmış mıydı kendini olaya? Bir küfür daha savurdu ve evin içini aradı. Jungkook'un asla girmediği odalara bile baktı ama yoktu. Bir kez daha dışından küfretti ve az önce masaya attığı telefonunu eline aldı. Onu aradı ama telefonu kapalıydı.
Bu kez küfretmek yerine saçlarını dağıttı ve kendini sert bir şekilde sandalyeye bıraktı. Kocaman evde yalnız başına kalmıştı. Üstelik Jungkook için endişeleniyordu, nereye gitmiş olabilirdi ki? O halde?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
White Rabbit |vmin&yoonkook| ✓
FanfictionNasıl kazanılacağını öğrenmek için kaybetmek zorundasın.