ROTASINI KAYBETMİŞ DUYGULAR

4.4K 102 10
                                    

...güncesinden;

Darmadağınık bir geceye serpiştirilen bu yalnızlık hissi,
Ne acıdır ki yüzlerce insanın kaderine bel bağlıyordu şimdi...

8. BÖLÜM

Hayatımda ilk kez bir şeylerin ters gitmediğine inandırmak istedim kendimi ama buna cesaret bile edemediğimi çok sonradan fark ettim. Peki neydi beni bu denli korkutan şey? Sancılarla dolu geçmişim mi? Yoksa sanrılarla dolu geleceğim mi? 

Bugün bu depoda toplanmayı ben istemiş bunu isterken de eskisi gibi olabileceğimize inandırmıştım kendimi. Oysa ki tam tersi olabileceğini hesaba katamamıştım. Yıllar eksiltmişti her birimizi...

Teoman, ''Mehir, defalarca kez arayınca açmak zorunda kaldım.'' dediğinde hiçbir şey söyleyemedim. Mehir, Asiye annemin öz kızıydı. Babası onları terk ettiğinden beri yalıda çalışmaya başlayan Asiye annemle birlikte zamanla Mehir'le birlikte kalmaya başlamışlardı. Bense onu ve Asiye annemi bu şehre geldiğimin ertesi günü tanımaya başlamıştım. Atalay'ın aksine Mehir'le çok iyi anlaşmış günler, aylar geçtikçe her şeyimizi birlikte yapar olmuştuk. Mehir, bir daha asla göremediğim Ayçiçek'im gibi içime işlemiş canımdan bir parça oluvermişti. Öyle ya hastalandığımda bile beni bir an olsun yalnız bırakmamış her daim yanımda olup yılların ağırlığını omuzlarımdan bir bir indirmek için elinden ne geliyorsa yapmıştı. Benimle ağlamış, yeri geldiğinde ise benimle gülmüştü. Soğuk hastane odalarında yanımda kalmış sırf benim için önceliklerinden vazgeçmişti. Güçlükle kazandığı üniversiteye giderken bile benimle uğraşmak zorunda kalmıştı.

Burada olmamasının sebebi ise savaş verdiği gazetecilik hayallerine çok yaklaşmış olmasıydı. Kariyerinin gidişatı adına güzel bir projede yer almaya başlamıştı. Ve bu proje için bir süre daha orada kalması gerekiyordu. Benimle dönememiş olmasının da asıl sebebi buydu. Ankara'da yapması gereken daha çok şey vardı.

"Onun haricinde telefonuna dokunmadım zaten sabaha karşı şarjın bitmişti." Elindeki telefonu alırken devam etti. "Ceketinde burada." Kontrol etme gereği duymadan telefonla birlikte ceketi de koltuğun diğer tarafına bıraktım.

Teoman, ''Eşyalarını alıp geri döndüğümde seni bulamayınca telaşa kapıldım. Saatlerce seni aradığım ânları tahmin edebiliyor musun?'' dediğinde anlamayarak ona bakınmaya devam ettim. Atalay yanımda hareketlenirken söze atılıp, ''Atalay'ın haber vermiş olması gerekiyordu çünkü o gece sana mesaj attığını zannediyordum.'' deyip Atalay'a döndüm. ''Yoksa yanılıyor muyum?'' Atalay bakışlarını Teoman'a yöneltirken, "O bardan sadece benimle çıkabileceğini tahmin etmesi gerekiyordu.'' deyip bakışlarını Teoman'a yöneltti. Aralarındaki bu sürtüşme canımı sıkmaya başlamıştı artık...

"Ben yokken neler oldu da bu denli düşman kesildiniz birbirinize?" diye sorduğumda söze atılan Teoman olmuştu. ''Sen gittiğin günden beri çok şey değişti Levla.'' dediğinde isteksizce yerimde kıpırdandım. Bakışlarım iki genç adamın yüzünde mekik dokumaya devam ediyordu. Duyacaklarım kolay kabul edilebilir şeyler olmayacaktı bunu hissedebiliyordum. Teoman, Atalay'ı işaret edip, ''Bu adam var ya...'' dediğinde devam etmesini bekledim. Atalay yine tepkisiz kalmayı tercih etmişti. Sanki o da Teoman'ın anlatmasını istiyor, kendi içinde her şeyin eskisi gibi olmasını diliyordu. "Hiç iyi olamadı." İşte tam şuracıkta duyduğum bu müthiş acıyla kıvrana kıvrana can çekişmek istedim. Ama ne yazık ki Teoman'ın devam etmesini dilemekten başka hiçbir şey yapamadım. "Çok denedi," Teoman'da kırgındı geçmişe, sesinden anlayabiliyordum bunu. "Bir daha senin yanında güldüğü gibi gülemedi ya da senin yanında olduğu gibi olamadı bizimle." Hızlıca kendini toparlayıp son cümlesiyle Atalay'a devretmişti kırgınlığını. "Babasından sonra şirketin başına geçince de tamamen koptuk, yani senin anlayacağın senden sonra bir daha aynı ortamda bile bulunmadık.'' İçimde anlatmak istediğim çok şeyin veryansını vardı ama dilime vurulan bu mühür neden çözülmüyordu artık? Kendimi suçlu hissettiğim için miydi bunun sebebi? Yoksa elimde olmayan sebepler yüzünden değer verdiğim insanların hayatına bir şekilde dokunmak zorunda bırakıldığım için mi?

"Levla," Atalay avuçlarımı elleri arasına alırken devam etti. "Sen anlat artık bize nedir bu kayboluşunun sebebi?" Belki de ilk kez öğrenmeye bu kadar yakın hissetmişti kendini. Belki de sadece öğrenmenin zamanı gelmişti...

Teoman sessizce uzaklaşırken bizden adım adım ayrıldı benliğinden. Anlat diyordu onunda kırık kalan geçmişi... Zamanın geldiğini tembihliyordu eski günlerin hatırına... Benim gidişimle o da kaybetmişti en yakın dostunu acımasızca. Bunu istemesi en büyük hakkıyken yine saygı duyuyordu varlığıma. Mehir olmasaydı da bu kadar sahiplenir miydi beni? Bu kadar değer verebilir miydi bana?

Teoman gittiğinde Atalay'a dönüp, "Anlatacağım." dedim en kırılmış sesimle... Ve anlattım da.

"Bana, öleceğimi söylediklerinde ölüme attığım her adımla senide yanımda götürmeyi reddettiğim için gitmek zorunda kaldım." Belki çok ağır başlamıştım ama zaten ağır değil miydi yaşadıklarım? "Ne kadar acımazca bir tercih olduğunun farkındayım," deyip nefes alamadığımı fark ettiğimde Atalay'a sarılmak istedim. "Gün be gün kaybedeceğim gerçeğiyle yüzleşirken emin ol kendimde bile değildim." Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülürken daha fazla dayanamayıp varlığına sarıldım. "Bu kararı verdiğim gün pişman olmuştum ama öyle şeyler yaşadım ki beni o hallerde görmemen tek kurtuluşum oldu." Atalay farkında olmadan bedenime tutundu. Bundan güç bularak nefes alış verişlerimi düzenleyip devam ettim. Zira, içimde biriktirdiğim onca şeye artık bir son vermem gerekiyordu. "Kanser olduğumu öğrendiğimde günlerce bir boşlukla savaşıp durdum. Zeliha Hanım beni kaybetme korkusuyla savaşırken bense sadece bir boşluğa teslim oldum. İlk başlarda kendimi çok yalnız hissettim. Gücenme ama ilk kez kimsesiz olduğuma inandığım günler ağırlaşmaya başlamıştı her şey... " Atalay varlığını hissettirmek için onca söylediğim şeyden sonra ilk kez tepki vermişti bana. Dudaklarını saçlarıma değdirip sımsıkı sarıldı bedenime... "Doktorlar kritik bir dönemde olduğumu ve daha donanımlı bir hastanede tedavi görmem gerektiğini söylediler. Zeliha Hanım bunu duyunca verilecek karar tartışmaya bile açılmadan kapanmıştı. Onca zaman boyunca Ankara'daydım. Mehir'le birlikteydim. Yeni başlangıçlar için yenmem gereken bir hastalığın peşine düşmüştüm. Zeliha Hanım beni hiç yalnız bırakmasa da kimseyi istememiştim yanımda. Bir tek ne yaptıysam Mehir'i vazgeçirememiştim varlığımdan. Çünkü ruhum kalmamıştı artık onca yaşanılan şeyden sonra..." Yutkundum. "Günlerim hep sancılı geçti, damarlarım ilaçların etkisiyle incelmeye başladığı an acı dayanılmaz boyutlara ulaştı. Bir süre sonra saçlarım döküldü..." Bu cümle yıllar boyunca kendime yediremediğim tek cümleydi. Saçlarım benim için değerliydi. Bunu en iyi bilen Atalay'ın ta kendisiydi. Onlara dokunmayı seven, sevgiyle tarayan, elinden gelse her bir telini ayrı ayrı öpmek için can atanında kendisi olduğu gibi. "En acısı buydu sanırım." Dediğim ân avuçlarıyla yüzümü kavrayıp dudaklarımı öptü. Gözyaşlarımız dudaklarımızı nemlendirdi. Düşüncelerim karmakarışık, geçmişim ise ondan da karmakarışık bir hâl aldı. Şu an anlamlı gelen tek şey onun varlığıydı. O yanımdaydı ve artık her şeyi biliyordu.

"Gülşah?" Kalbim durdu. "Sanırım ölüyorum." dediğimde alnını alnıma yasladı. Aralanan dudaklarından verdiği her nefes dudaklarıma çarptıkça kalp ritmim dengesini bulamadı. Bugün beni bitirmeye ant içmiş olmalıydı. "Ölüm, öldü."

"Ölüm o gün son kez bizim için can verdi."

Ve bizim mabedimizi mahşer yerine çeviren bu depo bir kez daha bizi sarmalayarak bir adım attı. Yitirilen zaman, tutkuya dönüşürken içimizde kül olan ateş yeniden harlandı. Uyuşan parmak uçlarımıza kazınan tenlerimiz bu gecenin tarihini büyük bir ustalıkla geleceğe kazıdı...

BUZ KESİĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin