"İpi çek."
"Şu matları getirin buraya!"
"Onlar Prensimizin çadırına gidecek."
"Yeni erzakları mutfak çadırı için ayrılan bölüme götürün."
"General Mia. Sizin ve General Diana'nın kalacağı çadır hazır. İçini de emrettiğiniz gibi hemen toparlanacak şekilde dizdik efendim." Dedi sıska ama bir o kadar da güçlü görünen asker.
"Bir tek bizim çadırımız değil bütün çadırlar bu şekilde olsun. Bir kaleye yerleşene kadar bu düzeni bu şekilde korumaya devam edin." Dedim. Asker kafasıyla selam vererek koşar adımlar ile diğer askerlerin yanına gitti. Etrafıma tekrar bakındım. Yanımda Mia ile yeni kamp alanımızı denetliyorduk. Bu, kamp için oldukça uygun olan alanı zor da olsa sonunda bulabilmiştik. Biz Mia ile etrafa bakınıp yeni emirler verirken Ardelis ile karşılaştık. Son zamanlarda pek görüşememiştik. Gülümseyerek yanıma gelirken başka bir asker de koşarak geliyordu.
"General Mia, General Diana Prensimiz sizi ve General Tertia'yı General Chris'in çadırında bekliyor." Dedi nefes nefese.
"General Tertia'ya haber verdiniz mi?" dedi Mia.
"Evet efendim. Sizin yanınıza gelirken karşılaştım. Prensimizin yanına ulaşmıştır." Dedi asker de. Mia ve ben kafamızla onaylarken asker dönüp eski yerine doğru koşmaya başlamış Ardelis ise yanımıza gelmişti.
"Ne kadar çok generalimiz oldu öyle." Dedi gülerek. Bizde gülerken;
"Çok basit bir askeri düzen. Bizim durumumuza oldukça uygun. Askerlere dövüşmeyi mi öğretelim yoksa rütbeleri mi?" dedi Mia da. Ardelis ve ben kafamızı sallarken Mia;
"Gidelim mi?" dedi. Onu yine kafamla onaylayıp Ardelis ile vedalaştıktan sonra oldukça geniş olan kamp alanında ilerlemeye başladık.
"Gümüş diyar dünyadan o kadar soyutlanmış ki hala Antik Yunan çağlarında gibi." Dedim etrafıma bakarken.
"Dünyaya Adam ve Chris ile birlikte bir kere gitmiştik. Prensesimizi aramaya. Cep telefonunu görünce suratımızın şeklini görseydin sana yüzyıllar boyu dalga konusu olacak malzeme çıkardı." Dedi Mia da gülerek.
"Aslında ne var biliyor musun? İyi ki böyle kalmış. Ateşli silahlar yerine iyi ki kılıç ve ok kullanıyoruz. İyi ki binalarımız öyle değil. Baksana doğa ile ne kadar iç içeyiz. Burada bulunan senin normal olarak karşılayabileceğin bir hayvanı ya da bir bitkiyi hiç görmemiş hatta ismini bile duymamış insanlar var." Dedim.
"Bir de ölüm orada çok yakın. Bir insan ortalama yetmiş bilemedin seksen yıl yaşıyor ve çok çabuk yaşlanıyor. Oysaki biz bir felaket ya da bir savaş olmadığında yaklaşık üç yüz yıl yaşayabiliyoruz." Dedi düşünceli sesi ile. Onu küçük tebessümüm ile onaylarken Chris'in çadırına gelmiştik. Kapıdaki muhafız bize selam verirken içeri girdik. Her çadırdaki gibi basit bir yer yatağı, tahta bir sandık, yine tahtadan masa ve bir sandalye vardı. Tertia masanın yanında ayakta dik bir şekilde duruyor Adam ise yere diz çökmüş Chris'in ayağa kalkmasına yardımcı oluyordu. Kamp alanını bulup hemen Chris için bir yer yapana kadar şifacılar onu kendine getirememişti. Kendine geldiğinde ise ağlayıp, bağırıp çağırdığı için Mia ve ben yanında çok fazla duramamış kamp alanını denetlemeye gitmiştik. Şimdi en son gördüğüm halinden oldukça iyi görünüyordu. Uzun saçı ve sakalı kısaltılmış temizlenmişti. Ayağa kalktığında Adam'dan daha kısa olmasına şaşırmıştım. Adam ondan daha uzun ve daha kalıplıydı. Chris'in gözleri bizi bulduğunda Mia bir adım öne çıktı.
"Nasılsın Chris?" dedi. Sesi endişeliydi.
"Daha iyiyim Mia." Dedi kırık tebessüm ile. Bende arkadan aynı tebessüm ile karşılık verirken Adam ile göz göze geldik. Önce şaşırıp gözlerini kocaman açtı sonra kısıp beni baştan aşağı inceledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gümüş Kraliçe (ASKIDA)
Fantasy"Tanrılar hükmü verecek ve hakkı olan, seçilmiş olan kraliçeliğe gelecek. O zaman Gümüş diyara, karanlığa batmış olan bu diyara aydınlık gelecek. Gümüş İmparatorluğunu yıkan hükümdarlar cezalandırılacak, imparatorluk yeniden bir araya gelecek ve 12...