Neredeyse Amerika'daki herkesin sevdiği bir yazar olan Trevor Jonsen dürüstlükle ilgili şöyle demiş;"Yalan söylüyorsan,birilerinin mutluluğunu çalıyorsun demektir.Dürüst oluyorsan,o insanlara mutluluğu verebilecek kişi sensin."
Öyleydi.Larissa'nın,Charlie'nin ve ne yazık ki,benim de dahil olduğum o yalan girdabı,Luther'a sadece acı verecekti ki vermeye başlamıştı bile.Bundan öyle emindim ki,umurumda olan tek şey,o lanet maç falan değil Luther'ın kendine bir şey yapması ihtimaliydi.
Maça gelirsek...
İlk periyotta Daniel tam olarak ısınamadığı ve Luther da kafasını oyuna veremediği için,bizim takım hiç sayı atamamıştı.Karşı takım,yani Chage Hurbor Lisesi,yedi sayı atabilmişti.Oyun kurucularının sarı saçlarını savurup,mor formasının önünü açarak kaslarını göstermesi,bizim okulun amigo kızlarını da,takım oyuncularını da sinirlendirmeye başlamıştı.Çocuk resmen şov yapıyordu ve bizim takım,bundan ölesiye nefret etmişti.
İkinci periyottan hemen önceki o iki dakikalık arada,Koç ilk periyotta takımın ısınamamasını anlayışla karşıladı ama eğer maç boyunca böyle devam ederlerse onları diri diri yakabileceğini söyledi.Luther,Koç konuşurken dahi yüzüne değil,yere bakıyordu.Hala salonu terk etmemesi bile büyük bir şeydi.Orada olup maça odaklanmak için çabaladığını biliyordum.Yanına ikinci periyottan önce gidemeyeceğim için,tribünde bizim okulun öğrencilerinin bulunduğu yerin en ortasına geçip,oyun kurucumuz Luther ve sayı oyuncumuz Daniel için tezahürat yapmaya başladım.
Maç bizim sahamızda yapıldığı için şanslıydık.Luther dalgınlığı yüzünden iki kez topu karşı takıma kaptırdı.Üç kez sayı yapma şansı varken de,Charlie'ye pas atmayıp potayı tutturamadı.Koç onu öldürecekti,ama o an aklında bundan çok daha farklı şeyler olduğuna adım gibi emindim.
Daniel,hala takımı düşündüğü için,on sayı yaptı ve Charlie de Larissa'ya bakmadığı sıralarda,oyuna dahil olup beş sayı atmayı başarabildi.
İkinci periyot bitip on beş dakikalık ara verildiğinde,Luther'ın yanına gitmek için salondan çıkıp koridora koştum.Soyunma odasının girişinde Koç'un bağırışlarını duyunca duraksadım.
"Siz peri misiniz?Bir mucize falan mı bekliyorsunuz?Bana bakın serseriler!Bu aptal bir Disney dizisi falan değil!O yüzden kıçınızı kaldırıp doğru düzgün oynayın!Sen!Goldberg!Huston'a pas ver ki sayı atabilsin!Kendini düşünmüyorsan takımı düşün!Sen,Holden!Daha hızlı olmalısın!Adamlar tazı gibi koşuyor!Siz ise kaplumbağalara yenilecek lanet zombi hızındasınız!Biraz kımıldayın!Bu maçı alacağız!Anlaşıldı mı?!"
Yedekler de dahil olmak üzere tüm takım kalın erkek sesleriyle "Anlaşıldı Koç!"diye bağırınca Koç bir süre sessiz kaldı.
Sessizliğin ardından"Tamam,şimdi biraz dinlenin ve su için."dedikten hemen sonra ayak sesleri yaklaştı,yaklaştı ve sonunda Koç soyunma odasından çıkıp çatık kaşlarla bana baktı.
"Erkek arkadaşını mı görmeye geldin?Eğer öyleyse ona kımıldamasını söyle."
Açıklama yapmak için ağzımı açtım fakat yanımdan geçip giden Larissa dikkatimi dağıttı.Eğer o soyunma odasına gidip Charlie'ye destek verirse Luther daha kötü olacaktı.Tam soyunma odasına gireceği sırada kolundan tutup çektim.
"Ne yapıyorsun?Oraya gidemezsin."
"Pearl,bırak kolumu."
Kolunu kurtarmak için hamle yaptığında elimi sıkılaştırdım.
"Hayır,bırakmayacağım.Oraya gidersen her şey daha da kötüleşecek.O yüzden şimdi defol.Ve bana sorarsan,bir daha okula falan gelme."
Alayla bir "hah!" sesi çıkartıp kolunu sıkan elimden kolayca kurtuldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
"Tımarhaneden Yazıyorum..." #Wattys2018
ChickLit"Sanırım bu benim doğumumdan ölümüme kadar yaşadıklarım arasından,size anlatabileceğim en iyi beş yılım.Lise hayatında yaşadığım şeylerden rehabilitasyonda ve Newark'ta edindiğim tüm tecrübeler,kazalar,yalanlar,hisler,hüzünler ve kahkahalara kadar o...