Büyük maç gününe az bir süre kala,yaklaşık koca iki boyunca Luther'ı hiç görmemiştim.Okulda sürekli yan yana gezerek gülüşüp koklaşan Charlie ve Larissa'yı görüyordum.Ama Luther'ı görmüyordum.
Beni birkaç kez aramıştı ama hasta olduğum yalanını uydurmuştum.Okulda zaten maç nedeniyle yoğun olduğu için,birbirimizi görmüyorduk.Öğle araları yemeğimi Luther'la sıkça karşılaşabileceğim bir yer olan kafeteryadan uzakta yiyordum.Bazen bahçede ve bazen de sınıfta.
Evet.Luther'dan kaçıyordum.Uzun süredir duygularımı gizliyordum ve bu son olanlar da içimde büyük bir duygu patlamasına neden olmuştu.Aslında bakılırsa,pek bir şey olduğu söylenilemezdi.Luther -onu sevmeyen ve büyük maçına gelmeyecek kadar ona ilgi göstermeyen- sevgilisiyle mutluydu.Onun mutlu olmasını istiyordum elbette.Ama onu haketmeyen bir kızla değil.
Düşünce dumanını elimle dağıtıp Bay Clerman'ın anlattığı saçma coğrafya terimlerine odaklanmayı denedim.Bir yardımı olur diye,kafamı ellerimin arasına alıp gözlerimi sadece tahtaya ve Bay Clerman'ın kocaman dudaklarına diktim.İşe yaramaya başladığında,zihnimin odak noktası aşık olduğum en yakın arkadaşımdan,Brookfield'ın nehirlerine kaymıştı.
***
Sıradan ve Luther'sız üçüncü günümde,ki bu da çarşamba gününe denk geliyor,geometri sınavından C- aldığımı öğrenmiştim.Sanki,uzun süredir depresyona girmek için bir bahane arıyormuşum gibi,tüm gün bunun için üzülmüştüm.Daniel'la bile konuşmuyordum.
Üvey erkek kardeşim ve ruh ikizim Kas Yığını Daniel,dayanamayıp okul çıkışında yanıma gelmişti.Yaklaşık yirmi dakika kapımın önünde dikildi.
"Git artık Daniel."dediğimde ses çıkarmamıştı ama telefonuna gelen mesaj seslerinden hala orada olduğunu biliyordum.
Bir on dakika daha bekledikten sonra sabrı tamamen tükenmiş olacak ki "Pearl.Aç artık şu lanet kapıyı."diye sinirle söylendi.
İlk önce emin olmasam da,sonradan kapıyı açmam gerektiğini anladım.Onu da boşuna üzmem saçma olurdu.Hem bir yandan Daniel'a Luther'la olan şeyleri anlatabilirdim.Güvenilir bir üvey abim vardı.
Kilidini çevirip kapıyı açtığımda Daniel belini kapıya yasladığı için sarsılmıştı.Şaşkındım.Ve korkuyordum.Ama bunların sebebi Daniel değil,tam karşımda duran Luther'dı.
"Selam!"dedi her zamanki sevimli haliyle.Gülümsüyordu.
Sinirle Daniel'e baktım.Ama o benimle göz göze gelmemek için olağanüstü bir çaba sarf ederek gözlerini etrafta gezdiriyordu.
"Tamam.Sizi buluşturduğuma göre,artık gidebilirim."
Luther elini Daniel'ın omzuna koydu.
"Teşekkürler dostum."
Kaşlarımı çatıp sinirle "Evet,"dedim Daniel'a.
"Teşekkürler."
Daniel dudak büzüp üzgünmüş gibi yaptı.
"Pearl.O benim takım arkadaşım."
"Ben de kız kardeşinim."dedim sertçe.
Ortamda kısa süreliğine bir sessizlik olduğunda Daniel'ın bunu bana nasıl yapmış olabileceğini düşündüm.Yani,kardeşime güvenemiyorsam kime güvenecektim ki?Ayrıca bir yandan Luther'a ne yalan söyleyeceğimi planlıyordum.Ne söyleyebilirdim ki?
'Üzgünüm Luther.Sana deliler gibi aşığım.Bu yüzden yanındaki Sürtükler Kraliçesi'nden nefret ediyorum.Seni haketmiyor ve sürekli Charlie ile bakışıyor.Onunla olmana dayanamadığım için senden kaçıyorum!' mu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
"Tımarhaneden Yazıyorum..." #Wattys2018
Romanzi rosa / ChickLit"Sanırım bu benim doğumumdan ölümüme kadar yaşadıklarım arasından,size anlatabileceğim en iyi beş yılım.Lise hayatında yaşadığım şeylerden rehabilitasyonda ve Newark'ta edindiğim tüm tecrübeler,kazalar,yalanlar,hisler,hüzünler ve kahkahalara kadar o...