Hilal gözlerini açtığında yanağına değen teni garipsedi önce, bir an sonra o tenin Leon'a ait olduğunu anımsayınca yüzü kocaman bir gülümseme ile aydınlandı. Etrafına bakındı, sabah çok erken gelmişlerdi henüz öğlen olmamıştı muhtemelen ama her ne kadar sonsuza dek burada kalmak istese de eve gitmeme şansı yoktu. Gece yetimhanede kaldığı için sabah eve dönüp uyuyacağını düşünüyor olmalıydılar. Leon çağırmasa zaten bunu yapacaktı Hilal. Fakat geceden ona sürprizinden bahseden genç adamı düşünerek yetimhanede geçirdiği saatler ve buraya geldiğinden beri yaşadıkları, üzerine garip bir rehavet çökmesine neden olsa da vücudunun hafifçe ağrıyan bazı kısımları hariç kendini gayet iyi hissediyordu.
Başını hafifçe kaldırdı, Leon'un kolu ile omzunun birleştiği noktaya hafif bir öpücük kondurdu. Genç adamın onu saran kolunu altından kurtarmak için elini yatağa dayayıp kalktı. Ağırlığı yüzünden kolu ağrısın istemiyordu. Soğuk eliyle bileğinden tuttuğu kolu yavaşça bıraktı hala uyuyan genç adamın yan tarafına.
Aslında kalkıp giyinmeyi, sonra da Leon'u uyandırmayı düşünüyordu. Ama uyuyan adamı seyretmek daha cazip gelmişti şimdi. Yüzünde belli belirsiz bir tebessüm vardı. Göz kapakları her an açılacak gibiydi ama nefes alış verişine bakılırsa huzurlu bir uykunun ortasındaydı. Ne kadardır uyuyorlardı acaba? Çok uzun süre olamazdı, belki on beş ya da yirmi dakika.
Çiçekçide yaşadıklarının, uykusuz gecenin ve burda birlikte geçirdikleri zamanın ardından Hilal çok yorgun olmamasına şaştı yeniden. Leon yorulmuş olmalıydı tabi. Eliyle ağzını kapatıp kıkırdadı.
Leon, uykusunun arasında hareketlenip diğer taraftaki elini yana doğru büktü ve üstlerindeki örtüyü ittirdi ayaklarıyla. Nedendir bilinmez ikisinin de tamamen çıplak olduğu Leon'un bu hareketi sonrasında geldi Hilal'in aklına. Sanki yeni görmüş gibi baktı kendine. Kısacık bir süre önce her bir zerresinde Leon'u hissederek uykuya daldığını anımsayınca tatlı bir ürperti geçti bedeninden. Yanında hala uyuyan genç adama baktı sonra. Hafifçe kalktı yeniden, bir elini başının altına destek olarak koydu. Diğer elini Leon'un saçlarında gezdirdi önce. Bu saçları okşamayı seviyordu. Uyurken alnına düşen kısımları nazikçe geri itti. Leon onun saçlarını nasıl öpüyorsa, Hilal de Leon'un saçlarını öyle öpmek isterdi ama boy farkı buna izin vermiyordu. Fırsatını bulan Hilal burnunu saçların arasına daldırdı, kokladı. Bir kaç kez öptü.
Bütün bunları yaparken olabildiğince sessiz olmaya dikkat ediyordu.
Daha sonra işaret parmağı ile genç adamın yüzünü keşfe çıktı. Sinirlendiğinde alnındaki damarların belli olduğu noktaya dokundu. Yine tüy gibi hafif bir öpücük bıraktı. Kaşlarını çok seviyordu. Onları da tavaf etti hafif dokunuşlarla. Sıra genç adamın kemikli burnuna geldiğinde durdu. Başkasında olsa belki gülerdi ama Leon'un yüzüne o kadar yakışıyordu ki...
Burnunun ucuna dudaklarını belli belirsiz değdirmesinin ardından genç adamın hareketlenip burnunu kaşımasını sessizce gülerek izledi. Leon sakinleşince işaret parmağını tekrar yüzüne götürdü. Kirpiklerini okşadı. Dayanamayıp yanağındaki çukuru da öptüğünde Leon'un hala uyanmamış olmasına hem şaşırıyor hem seviniyordu.
Parmağı genç adamın çenesinden aşağı adem elmasına indi. Soğuk eli her dokunduğu yerde iz bırakıyordu sanki. Köprücük kemiklerini de es geçmedi Hilal. İlk pansumanını yaparken nasıl da tedirgin olmuştu onun karşısında. Bir adamı ilk kez mi öyle görüyordu? Hastanede bir sürü askerin tedavisine yardımcı olmuştu lakin Leon'un oturuşu, konuşması, tavrı ve vücudunun şekli afallatmıştı genç kadını. O pansuman ve daha sonrakiler aklına ne zaman gelse içi bir garip olurdu. Şimdi hatırlayınca anlıyordu genç kadın, pek çok şey vardı o yakınlıkta ama bir o kadar da uzaktılar o zamanlar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sınırsız
FanfictionAy ışığı ve yıldızlar şahit oldu verdikleri sözlere. Kalpleri ve ruhları gibi bedenleri de bir olmuştu artık. Yeni bir ortak noktaları vardı. Leon Hilal'e, Hilal Leon'a asla doymayacaktı.