Çalan kapıyı duyduğunda kucağındaki kitabı bırakıp aniden kalktı Hilal. Dönen başını tutup yeniden koltuğa yığıldı. Derin nefesler alıp gözlerini kapattı, biraz daha iyi hissedince yavaşça kalktı, kapıyı açtı.
Elindeki pusulayı ona uzatan küçük çocuğun başını okşayıp gülümsedi Hilal. Kapıyı kapatıp salona geldi, koltuğa oturup kağıdı okudu. Leon akşam geç kalacağını bildiriyor, evde yalnız kalmamasını, ablasına gitmesini rica ediyordu ondan.
Hilal'in, özellikle akşamları evde yalnız olmasını hiç istemiyordu Leon. Kimi zaman çok erken geliyordu eve, elinden gelse bütün işleri evden halledecek, gazeteye hiç gitmeyecekti ama olmuyordu işte. Hem birlikte çalıştığı arkadaşlarına saygısızlık olurdu bu, hem de Hilal sürekli tepesinde olunmasından hoşlanmazdı, biliyordu.
Pusulayı gönderirken genç kadının yazdıklarını okuduğu an gözlerini devireceğini de adı gibi biliyordu.
Kağıtta yazanları okuyunca gerçekten de gözlerini devirdi Hilal. Bir yandan hoşuna gidiyor, bir yandan da kızıyordu genç adama. Hilal hayatının hiç bir döneminde şimdi Leon'un ona yaptığı gibi el bebek gül bebek bakılmamıştı, sıkılıyordu çoğu zaman. Yine de kocasının ilgisini, sevgisini, gözlerindeki endişeyi görmek çok mutlu ediyordu genç kadını.
Hazırlanıp ablasının yanına gitti. Yarım konuşmasıyla onu eğlendiren Mehmet'le vakit geçirdi bir süre. Ablasının Melek'i yıkamasına yardım etti, saatlerce koklayıp kucağında uyuttu yeğenini. Mehmet biraz kıskanıyor gibiydi ama belli etmemeye çalışıyordu sanki. Melek ve Mehmet'i uyutup, Leon'un gelip onu almasına yakın Yıldız'la eskilere daldılar yine.
Leon, Melek ve Mehmet'i görmek istiyordu aslında ama uyuduklarını öğrenince içeri girmedi. Hilal'in hazırlanmasını beklerken Yıldız'ın "Bugün bekliyordu kadın bizi, yarın gel de gidelim" sözlerini duyunca kulak kabarttı ister istemez.
Karanlık sokakta koluna girmeye yeltenen Hilal'in omzuna attı kolunu, kendine çekti. Şakağına kondurduğu öpücükle gözlerini kapatan kadın sonra aniden açıp çevredeki evlerin camlarında, kapılarında, sokaklarda kimse var mı diye kolaçan etti panikle. Halinden memnun bir sesle beceriksizce uyardı kocasını.
"Leon! Şunu sokağın ortasında yapma diyorum, bir gören olacak"
"İşte bunu ne sen söylemiş ol, ne de ben işiteyim artık" dedi Leon, ev tutmak istediğini Hilal'e söylediği akşama atıfta bulunarak "Zevcemsin sen benim, kim ne karışır?"
Hilal aynı akşamı hatırlayınca gülümsedi.
"Kimse karışmaz da ayıp! Eviniz, barkınız yok mu derler?"
Leon keyifle güldü, Hilal'in omzunu okşadı.
"İşte böyle dediğin zaman sokağın tam orta yerinde tutup öpesim geliyor"
Şakayla başını eğdi, Hilal boynunu geriye attı.
"Sakın!" dedi gülerek.
Leon başını kaldırıp omuz silkti. Yüzündeki çapkın gülümsemeyi korudu.
"İyi ya, nasılsa evimiz barkımız var. Oraya saklarım ben de"
Hilal gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. Bir kaç adım sonra aklına gelenle Leon'un ifadesi değişti, kolunun altındaki genç kadına döndü.
"Sahi ablanla nereye gidecektiniz bugün? Niye gidemediniz?"
Hilal ona bakıp düşündü bir süre. Ablasının sözleri aklından çıkmış gibiydi. Ardından hatırlayınca kaşlarını kaldırdı, bakışlarını yola çevirip konuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sınırsız
FanfictionAy ışığı ve yıldızlar şahit oldu verdikleri sözlere. Kalpleri ve ruhları gibi bedenleri de bir olmuştu artık. Yeni bir ortak noktaları vardı. Leon Hilal'e, Hilal Leon'a asla doymayacaktı.