Gecenin ilerleyen saatlerinde gözünü açtığında nerede olduğunu idrak etmekte zorlanan Hilal, yanağındaki sıcak nefesi hissedince başını çevirdi. Leon, huzur içinde uyuyordu. Bir kolunu Hilal'in karnının üzerinden uzatmış, diğerini yastığı yükseltmek için başının altına koymuştu. Nefes alışverişini dinledi Hilal. Hırıltı yoktu, herhangi bir güçlük çekmediğine göre burnu da tıkalı değildi. Gerçi genç adam iyileştiğini bizzat göstermiş, genç kadın da bu iyi hali tecrübe etmişti bir iki saat evvel. Sessizce güldü Hilal. Hafif bir utangaçlık duyuyor olsa da Leon ile yaşadıklarını tekrar tekrar düşünmeyi seviyordu.
Her ne kadar iyileşmiş olsa da genç adam hem hastalığın hem de sevişmenin verdiği yorgunlukla derin bir uykuya dalmıştı, Hilal kolunu yavaşça üzerinden alıp yatağa koyduğunda hiç bir tepki vermedi. Genç kadın ayaklarına dolanan örtüyü çekip sevdiği adamın üzerini örttü. "Uyuyanın sırtına kar yağar" derlerdi hep. Üşümesin, hastalığı yeni atlatmışken şifayı tekrar kapmasın istedi. Leon'un üstünü örtmeden evvel adamın güçlü ve biçimli vücudunu incelemeyi ihmal etmemişti elbette. Genç adam onu ne kadar arzuluyorsa Hilal de onu o kadar arzuluyordu ama gitmeliydi artık. Leon sabah kalktığında yanında Hilal'i görmeyince ona haber vermediği için kızacaktı, bundan şüphesi yoktu ama Leon uyanırsa gidemezdi Hilal.
Kendisi de hafiften üşüyünce iç eteğini geçiriverdi üstüne. Etrafı biraz toplayıp öyle gitmeyi düşündü. Her ne kadar hemşire gelse de evdeki hizmetlilerin buraya girmediği belliydi, Leon'un terleyip çıkardığı kıyafetler odanın köşesinde duruyordu. Bir ihtimal geldi genç kadının aklına. Leon soyunurken yardım etmiş miydi hemşireler? Kaşlarını çattı, masum masum uyuyan Leon'a baktı.
"Ben sana sorarım" deyiverdi sesinin tonunu ayarlayamadan.
Leon'u uykudan uyandıran işte bu cümle oldu. Gözleri yarı kapalı etrafa bakındı adam. Hilal, endişeyle ağzını kapatırken mavi gözleri ona bakan, aklı karışmış gözlerle buluştu.
"Hilal?"
Leon'un rüya görüp görmediğini anlaması bir kaç saniyesini aldı. Hilal, odanın köşesinde, üzerinde sadece baldırlarına kadar gelen askılı iç eteği, dağılmış saçları ve onu daha da çekici yapan masum ifadesiyle duruyordu. Kendisinin merak ettiği için konağa gizlice girdiğini hatırladı Leon. Çapkınca güldü. Keyifli bir ifadeyle ona doğru döndü, gözlerini tamamen açtı.
"Ne yapıyorsun?" diye sordu karşısında dikilen genç kadına.
"Hiç.. Odayı toplayayım dedim biraz"
"Gece vakti mi?"
"Gündüz buraya gelme şansım var mı Leon? Hemşireler belli ki sadece sana bakmış" dedi Hilal kinayeli bir ifadeyle ve devam etti.
"Anlaşılan odayla ilgilenecek vakitleri olmamış pek"
"Bilmem" dedi Leon.
"Epey ter atmışsın" dedi Hilal elindeki giysileri göstererek.
"Evet, bir kaç kez değiştirdim üstümü, dün ben hamamdayken de çarşafları değiştirmişler galiba"
"İyi bari" dedi Hilal tek kaşı havada.
"Demin ne diyordun?"
"Kim? Ben mi? Hi.. hiç"
"Hilal?" dedi Leon muzip bir sesle.
Elindeki çamaşırları havaya kaldırdı genç kadın.
"Üstünü sen mi değiştirdin yoksa hemşireler yardım etti mi?"
Leon ifadesini bozmadan konuştu.
"Hemşireler yardım ettiyse ne olacak ki? Sen de hemşireyken çıplak görmedin mi beni?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sınırsız
FanfictionAy ışığı ve yıldızlar şahit oldu verdikleri sözlere. Kalpleri ve ruhları gibi bedenleri de bir olmuştu artık. Yeni bir ortak noktaları vardı. Leon Hilal'e, Hilal Leon'a asla doymayacaktı.