"Karım yanımda, kollarımda. Başka hiç bir şeyden bahsetmeyelim"
Öpmeye doyamadığı tene bir öpücük daha kondurdu Leon. Haftalardır cephede her saniye düşlediği, mektubuna tutunduğu kadını kollarının arasında tutarken başka hiç bir şeyi düşünmek istemedi. Mermilerin, top seslerinin, acıdan inleyen, bağıran, yardım isteyen onca sesin arasında onu en çok korkutan bu güzel yüze bir daha bakamamak olmuştu. Bir kere daha kıyıya yanaşıyor, doyamadığı o mavilere bakıyor ve şükrediyordu şimdi.
"Gel, oturalım. Yorgunsundur" dedi Hilal, geri çekilip elinden tutarken. Yüzünde sevdiği kadının onu düşünüyor olmasının verdiği mutlulukla adımlarını ona uydurdu Leon. Kanepeye oturup Hilal'i yanına çekti. Yanına oturan kadının saçlarına daldırdı elini, yüzünün her bir noktasını öpse de doyamayacak gibiydi. Ama en çok tadını deli gibi özlediği dudaklarda oyalanıyordu. Hilal gülümsüyordu öperken, genç kadının da onu özlediği öpücüklerine verdiği karşılıkta ayan beyan belliydi. Leon, kadının üst dudağını hiç bırakmamacasına içine çekerken Hilal'in dudakları durup dinlenerek adamın alt dudağını okşuyordu. Hilal'in bir eli Leon'un bacağının üzerinde dolanıyor, diğer eli göğsünde madalyalar üzerinde geziniyordu. Genç adamın elleri sarı saçların arasından kadının sırtına ve beline kaymış, oradan da kalçasına inmişti. Hilal'in kalçalarını avuçlayıp kaldırdı onu, kucağına çekti. Genç kadın dudaklarını bırakmadan kucağında yükselirken başını geriye attı Leon. Kanepede geriye yaslandı, Hilal'i üzerine çekti.
Nefes almak için dudaklarını ayırdıklarında Hilal ensesini okşadı sevdiği adamın.
"Aç mısın? Sana bir şeyler hazırlamamı ister misin?"
Leon muzip bir gülüşle başını iki yana salladı.
"Yemek yemek istemiyorum"
Hilal'in bu cevapla kalkan tek kaşında parmağını gezdirdi Leon.
"Sen beni hiç özlemedin mi?" diye sordu kucağındaki kadına.
"Özlemez olur muyum hiç? Çok özledim" dedi Hilal yanakları kızararak.
"Öyleyse açlığımı neyin gidereceğini de biliyorsundur"
"Biliyorum" dedi Hilal fısıltıyla. Genç adamın yanağından öptü önce, sonra boynuna indirdi dudaklarını. Üniformanın yakası ona fazla hareket alanı bırakmıyordu lakin bu da çok sürmeyecekti.
"Hilal, bunu söylemek şu an çok zor geliyor ama, dur"
Hilal başını kaldırdı şaşkınlıkla.
"Neden?"
"Ben bu anların hayaliyle yaşadım haftalardır. Şimdi durmazsan odaya bile gidemeden şuracıkta..."
Hilal elini Leon'un ağzına kapatı gülerek.
"Tamam, tamam anladım"
Leon, dudaklarının üzerine dayanan avuç içini öptüğünde içini çekti genç kadın. Usulca çekti elini.
"O vakit doğru yatak odasına küçük hanım. Yoksa elimden bir kaza çıkacak"
"Baş üstüne Üsteğmen" dedi Hilal kıkırdayarak.
Hilal minik adımlarla yatak odasına giderken Leon da arkasından takip etti onu. Oda kapısının eşiğinden geçer geçmez yakasını gevşetti, üniformasının ceketini çıkardı genç adam. Ellerini önünde bağlamış onu izleyen Hilal'e baktı kısık gözlerle. Kısık kahverengilerdeki arzulu bakışlara parlayan mavileriyle cevap verdi genç kadın. Eli beyaz gömleğinin yakasına gitti. Leon'a eşdeğer bir yavaşlıkla düğmeleri açıyor, birbirlerinin aynadaki yansımasıymış gibi aynı anda hareket ediyorlardı sanki. Kadının kendi hızına ayak uydurduğunu anlayınca hızlandı Leon. Seri hareketlerle üzerindekilerden tamamen kurtulduğunda Hilal'in yüzünde muzip bir gülüşle hala ağır hareketlerle eteğiyle uğraştığını fark etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sınırsız
FanficAy ışığı ve yıldızlar şahit oldu verdikleri sözlere. Kalpleri ve ruhları gibi bedenleri de bir olmuştu artık. Yeni bir ortak noktaları vardı. Leon Hilal'e, Hilal Leon'a asla doymayacaktı.