Gönlümün Çadırı

3K 130 29
                                    

Anımsa, beden, ne denli sevilmiş olduğunu değil yalnızca,
O uzanmış olduğun yatakları değil yalnızca,
Ama o arzuları da anımsa: Gözlerde
Senin için sakınmadan parıldayanları ve senin içinde titreşen arzuları
Ve bir engel yüzünden gerçekleşmemiş olanları.
Şimdi her şeyin geçmişte kaldığı şu anda
Kendini vermiş gibisin neredeyse bu arzulara–
Nasıl parıldarlardı, anımsa, o sana bakan gözlerde,
Nasıl titreşirlerdi senin içinde, anımsa, beden.  

Kavafis

--

Harp nefes aldırmıyordu, annesiyle babasının acısı geçmek bilmiyordu lakin Hilal'in en büyük tesellisi ablası ve eniştesiyle bir arada olması ve elini hiç bırakmayan Leon'la beraber mücadeleye devam etmeleriydi. Leon, Türk ordusuna teslim olup asıl görevi herkes tarafından öğrenildiğinden beri saygı duyulan biri haline gelmişti. Genç adam da asla boş durmuyor, bilgisi ve becerisi ölçüsünde her işin ucundan tutmaya çalışıyordu. Boşluk bulduğu her an soluğu Hilal'in yanında alıyor, sıhhiye çadırında kimi zaman yaralı bir askerin taşınmasına yardım ediyor kimi zaman da son nefesini veren bir askerin başında ağlayan karısını bağrına basıyordu. 

Vecihi ile beraber kaldığı küçük çadırda çoğu zaman elde edilen belgeleri çözmekle uğraşıyor, arkadaşının bitmek bilmez tayyare sevdasını dinliyordu. Çok nadir bahsederdi ama gözlerinin içi parlayarak eşi Hadiye'den bahsettiği zamanları severdi Leon. Çünkü aklına karısı düştü mü iki kelimeden fazla edemez, dalar giderdi Vecihi. Bir süre öylece çadırın tavanını seyreder, ardından Leon'a dönüp sorardı.

"Ee, sen anlat bakalım yoldaş? Hilal bacım nasıl meftun etti seni kendine?"

Hadiye'yi de, Hilal'i de belki bin kere konuşmuşlardı lakin ikisi de bıkmazdı anlatmaktan. Leon şanslıydı, Hilal yanındaydı. Vecihi ise bir yandan mücadeleyi kazanmak için daha yapmaları gereken bir sürü şey olduğundan coşkuyla bahseder bir yandan da yolunu gözleyen Hadiye'nin hasreti ile dertlenirdi.

"Kıymetini bil yoldaş. Yüzünü bir lahza için göreyim diye neler vermezdim şimdi. Sevdiğin yanında, kıymetini bil. Cephede olsan bile" derdi Leon'a bakıp.

Elindeki belgelerle uğraşırken iyice daraldığı bir gece serinde yürümek istedi, çadırdan dışarı çıktı Leon. Vecihi yine bir şeyleri tamir etmeyi koymuştu kafasına, Leon adı gibi biliyordu ki değil sabaha, belki yarın geceye kadar görünmezdi ortalıkta. Çadırlar sessizdi. Muharebenin diğer tarafındaki ordu da sessizdi zira Türk ordusunun ilerleyişi hızlanmış, bu cephede de zafer kazanmaya çok yaklaşmışlardı. Son bir taarruzla iyice zayıflayan düşman cephesi yarılacak, bu cephedeki nihai zafere adım atılacaktı. 

Ortalıkta kimsecikler yok gibiydi. Leon, nöbetçilerin gezdiğini biliyordu elbette ama cephenin epey gerisinde bulundukları bu kısmın güvenliği ile ilgili bir endişesi yoktu. Evlendikleri günün ertesi akşamında İzmir sokaklarında Hilal'le yürümesi düştü aklına. Karşılarına çıkan ve onlara silah doğrultan Kerim yüzünden yaşadıklarını zihninin en karanlık köşesine itti. Bir gece önce kendisinin üniformasından, Hilal'in feracesinden kopardığı iplik parçalarıyla evren huzurunda evlenmiş, önce dere kenarındaki o öpücükte, ardından kulübede verdikleri sözü mühürlemişlerdi. O zamandan beri çok şey yaşamış, çok acı görmüş, çok mücadele etmişlerdi lakin Hilal hiç vazgeçmemişti Leon'dan. Leon, onu bırakıp Atina'ya gitme fikrine kapıldığı her an için pişmandı, o kimi zaman Hilal kadar güçlü duramamıştı belki ama onu sevmekten de asla vazgeçmemişti.

Zihni yine kulübeye odaklandı genç adamın. Yüzüne oturan arsız sırıtışı görse Hilal çok kızardı, emindi. Yanına gitseydi ya şimdi? Yıldız'la yanı çadırda kalmaları bozuyordu işi yoksa Leon, daha evvel defalarca düşünmüştü kimseye görünmeden Hilal'in yanına gitmeyi. Top seslerinin, acıdan inleyen gencecik askerlerin, gözlerinin önünde son bulan hayatların üzerlerine yüklediği kahır yaşamaya dört elle sarılmalarına sebep oluyor, hayata tutunma çabasını en üst seviyeye çıkarıyordu ister istemez.

SınırsızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin