Leon, uyanmasına neyin sebep olduğunu bilemiyordu. Kollarının arasındaki boşluk hissi miydi yoksa ahşap zeminin üstüne basıldıkça çıkan kulak tırmalayıcı sesi mi? Uyku sersemi, gözlerini dahi açamadan anladığı şey Hilal'in yatakta, yanında olmadığıydı.
Hilal'in uykusunun ağır olduğunu biliyordu Leon. Bunca zamandır öğrendiği bir şey varsa o da uykunun genç kadına misafir olmayı reddettiği bazı geceler kalkıp evin içinde dolaştığıydı. Böyle zamanlarda bir süre bekler, yanına gelmezse ayaklanıp genç kadını evin içinde aramaya koyulurdu Leon. Aslında sabitti yeri, pencerenin kenarındaki koltuğa oturur, sokağı seyrederdi ama bazen mutfak masasında önünde bir bardak suyla ya da sütle otururken bulurdu onu. Gider yanına ya da karşısına oturur, öylece bakardı ses etmeden. Bu oyun çok uzun sürmez, Hilal gülümseyerek ona döner ve dudaklarını hafifçe büzerek hep aynı edayla konuşurdu.
"Uyuyamadım"
Uzun uzun konuşmuşlardı bu huzursuzluk üzerine. Belki önceleri küçücük yaşta yaşadığı karmaşaların, göçün, işgalin ve savaşın huzursuzluğu vuruyordu genç kadının uyku nedir bilmeyen gözlerine. Lakin şimdi yükü daha ağırdı, anne babasının ölümünden sonra sıklaşmıştı bu gece ev gezmeleri.
Yine o gecelerden biriydi ve Leon mutfak masasında bulmuştu Hilal'i. Masanın ucunda bir bardak suyla, elini çenesinin altına dayamış, oturuyordu öylece. Usulca gidip karşısındaki sandalyeye oturdu genç adam. Bir kaç saniye sonra Hilal ile göz göze gelip birbirlerine gülümsediler.
Hilal yine büzdü dudaklarını, başını hafifçe yana eğip mırıldandı.
"Uyuyamadım"
Leon genç kadının yanağını okşadı, hiç bir şey söylemedi. Hilal ne kadar oturmak istiyorsa o kadar otururdu onunla birlikte. Yatakta tek başına uyumaktansa, burada, Hilal'in yanında uykusuz kalmayı tercih ediyordu.
Hilal de biliyordu bunu, hiç bir zaman izin vermezdi uykusuz kalmasına. Bir kaç dakikalık sessizliği paylaşıp adamın elinden tutar, yatağa yerleştikten sonra kollarının arasına sığınır, uykusu gelsin diye beklerdi.
Lakin bu kez, Leon gelmeden evvel düşündüklerini adama anlatmayı ne kadar istediğini fark etti. Hiç konuşmamışlardı bu meseleyi. Aslında düşündükçe, birbirlerine ve aşka düşüşlerine dair bir çok şeyi konuşmadıklarını şaşkınlıkla anlıyordu Hilal. Leon da hissediyordu bunu. Arayı kapatmak için bazen otururken bazen odalarında yatarken geçmişe dair konuşurlardı. Kimi zaman hüzünlü, kimi zaman suçlu, kimi zaman acı anılar dökülürdü dillerinden ama her konuşma şimdi bir arada olmalarının mutluluğu ile birbirlerine sokularak biterdi.
Yanağındaki eli tutup dudaklarına götürdü genç kadın. Leon'un avuç içini öptü şefkatle. Ardından kendininkilerin yanında kocaman duran o eli avuçlarının içine aldı, parmağı ile üstünü okşadı.
"Sen gelmeden evvel, matbaada, sana Halit İkbal olduğumu söylediğim geceyi düşünüyordum" dedi Hilal gülümseyerek. Leon'un aklına üşüşen hatıralarla kıvrılan dudaklarını ve küçülen gözlerini izledi. Genç adamın ifadesindeki o muzip tavrı görmesi de çok uzun sürmedi.
"O geceyi sadece kendi itirafınla mı hatırlıyorsun?"
Hilal genç adamın elini okşamaya devam ederken gözlerini kaçırdı.
"O gece hatırlamaya değecek o kadar çok şey oldu ki"
"Hımm.. Mesela?" dedi Leon muzip bir sesle.
Hilal gözlerinin içi gülerek baktı Leon'a.
"Mesela muhtemelen bir genç kızdan yediğin ilk tokat, o gece benim elimden yediğindir"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sınırsız
FanfictionAy ışığı ve yıldızlar şahit oldu verdikleri sözlere. Kalpleri ve ruhları gibi bedenleri de bir olmuştu artık. Yeni bir ortak noktaları vardı. Leon Hilal'e, Hilal Leon'a asla doymayacaktı.