Sözünü tutmuştu komiser; köşe bucak aratıyordu Hümeyra'yı. Her ne kadar Mustafa bey'e kızgın olsa da, neticede o da bir babaydı, evlat sahibiydi. Bunu da göz önünde bulundurarak uzunca bir iç muhasebe yaptı, mukayese etti 'kendi olsa ne yapardı?' diye. Bazan sinirlendi. Durdurmak istedi aramaları. Sonrasında "sana yakışı kalıyor mu be!" diyerek vaz geçti bu fikrinden. Bazan da derince tefekkür etti; kendi hiç yaşamamıştı ki!...Beterini yapmayacağı ne malumdu. Hasıl kelam; öyle ya da böyle nihayetinde aratıyordu kadını...
Yeniden ümitleri yeşeren Mustafa bey ise; bu sevincini, Orhan ve Salih beylerle de paylaşmış, sadece ince, yıkık bir tebessümle geçiştirmişti haberi Orhan. Yüreğindeki yangını hafifletmeğe kafi kudrette değildi onun için. Nedense bunun sonucunda olumlu bir şey çıkacağını beklemiyor, içinden bir ses "daha var" diyordu ona. Ancak belki de bu menfi düşünceler, kendi yanılgı ve evhamından ibaretti...öyle olmasını diliyordu zira. Bunu zaman gösterecekti; gün doğmadan neler doğar!...
Peki ya kendisi? Bu süreçte oturup, sadece sonucu mu bekleyecekti? Yok sa gayretle uğraşmaya devam mı edecekti ?
Âh ah! Bir de iş güç meseleleri vardı başında tabi... Ya onları ne etmeli? Daha hangi vakte kadar boşlamak zorunda kalacaktı? Zira dünya metaı da olmadan sürüp gitmiyordu şu hayat ta. Bir müddetir de babası sırtlanmıştı iş yükünü; ama buna da ne kadar devam edilebilirdi ki?...Böylesi münasip düşmezdi... Hem kendi dururkan yaşlı adamın yüklenmesi?... Bunun için de bir şeyler düşünmüştü; en azından bu zaman zarfı için. Geriye sadece bu konuyu babasıyla hasbihal etmek kalıyordu. Fakat evvelce halletmesi gereken başka bir mesele vardı; Meryemi bulup konuşmak...
Kim bilir Hümeyra ile arasına fitne tohumları eken ablası, aynı zaman da onu kaçırmış ta olabilirdi; ya da daha fazlası...Ötesini düşünmek dahi istemiyor, fikri dahi ürkütüyordu onu.Nihayetinde zihnini kurcalayan sorularla olduğu yerden fırlarcasına kalktı Orhan "evet konuşmalıyım" diye mırıldandı. Oğlunun alelacele telaşla çıkmak üzere olduğunu gören Salih bey, arkasından seslendi;
"Hayırdır Orhan? Bu ne acele böyle?"
Omuz üzerinden döndü baktı babasına;
"İşin içine polisler girdi diye, burada eli kolu bağlı öylece duramam! Aklıma bir şey geldi hem; onu halletmeye gidiyorum."
"Nereye?"
"Gelince anlatırım merak etme! Hem şu iş mevzusunu da konuşuruz etraflıca."
Ardından kapının kapandığını anlaştıran bir gürültü
oluştu...
***********
Adn'ın teklifini kabul eden Hümeyra, bir hafta içinde evlenme şartını koymuştu. Hümeyra ya kavuşacak olma sevincinin sersemleğine kapılan Adn da aksini söylemeye yeltenmemişti. Zaten böylesi de işine gelirdi.
Her ne kadar kendisi düğün gibi şatafatlardan haz etmese de, Hümeyranın isteyebilecegini varsayarak teklifi iletmiş, ancak o da kendi ile hem fikir çıkmıştı.
Adn da ısrar etmemişti fazla.Günler su gibi akıp giderken, vakit gelip çatmıştı.
"Hümeyra hocam, bence pembe bir bajukurung seçmelisiniz"
Kıkırdadı Farahın söylediklerine Adniye. Ardından destekler mahiyette:
"Evet, Farah haklı bence. Biliyorsunuz gelin ne renk giyerse damat ta aynı renkten giyer. Pembeli Adn...nasıl fikir ama!"
"Olmaz!" Diye itiraz etti "ayıp olur."
"Hem ne o öyle! Sevmem ben cicili bicili renkler. Bana kalsa hiç bir şeye gerek yok..."Sözünü bölen şey, iki ağızdan yükselen itiraz nidaları oldu;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YARE-İ FUAD (KALP YARASI) #wattys2018
SpiritualAdam," Beni affetmeyeceğini biliyorum , karşına çıkmam da bir yüzsüzlük zaten. Affetmezsen ki buna hakkın var, hiç bir kelam edecek de değilim.Buna rağmen , sen affetmeyecek olsanda ben senden af diliyorum. N'olur beni affet!" dedi, titrek bir sesl...