22. BÖLÜM .(ÜZGÜN İLE KIZGIN)

462 17 7
                                    

"Efendim " diye telefonu yanıtladığında, yakın arkadaşı Ahmed'in her daim olduğu gibi neşeli sesi kulaklarına ulaşmıştı.

"Selâmun aleykum mele Esedullah"
Medresede mücaz hocalar birbirine hep bu hitapla seslenirdi 'mele'*
Selâmına mukabele etti

"Aleykum selam mele Ahmed"

"Hey maşallah adını kim vermişse nede güzel vermiş, hey yiğidim be! Esedullah! Yani Allah'ın arslanı!" Ahmet hüzünlü olduğu zamanlarda bile etrafındakilere güler,onlara şakalar yapıp güldürür, gönüllerini serinletirdi; şimdi de aynısını
yapıyordu

"İnşallah adımıza layık oluruz kardeşim" diye karşılık verdi Esedullah. Ahmed'in aksine sesi epey kederli geliyordu. Genç adam dostunun bu kadar üzgün olmasına mana verememişti. Gerçi kendinin aksine Esedullah çokta şakacı biri değildi lakin , onun latifelerine de karşılık verirdi muhakkak....ancak bu kez vermemişti. Merak etmiş olacakki

"Hayrola Esedullah?" dedi

"O çok mübarek dostunu gördüğünde sevineceğini sanıyordum, yoksa arkadaşlık taahhüdünü mü bozdu o çok değerli arkadaşın!?."

Sustu genç adam ,bir müddet hiç bir şey söylemedi. Bu suskunluğunun ardında bir fırtına olduğundan emindi Ahmet, zira arkadaşı üzgün olduğu vakitler uzunca susmayı yeğlerdi. Aslında arkadaşı bir şey anlatmasa ,sorma gibi bir adeti yoktu ,ancak bu defa merakına mağlup olmuştu.

"Yoksa şu adını bilmediğimiz, söylemdiğin dostunu göremedin mi?"

Aradan fırçalamayı da unutmuyordu Ahmet, zira Esedullah çocukluk arkadaşından o kadar çok  bahseder ki, belli etmese de arada içerlerdi Ahmet. Hatta ara sıra şaka yollu "beni o dostun kadar sevemedin gitti" diye de dem vururdu arkadaşına. Esedullah ise tıpkı Bugünde olduğu gibi o dostunun kim olduğunu söylemedi, söyleyemedi, kim bilir belki hiç bir zaman  söyleyemeyeck, bir daha hiç ondan bahsetmeyecekti.

Ahmet konuştukça genç adamın yüreği büsbütün kavruluyor, Ahmet ise bilmeden dağladıkça dağlıyor, yarasına tuz basıyordu

Esedullah her ne kadar renk vermek istemese de çehresini gören her kişi yaman vaziyette olduğunu anlamakta güçlük çekmezdi. Neden sonra cevap verebildi genç adam:

"Gördüm elbet"

"Öyleyse bu hüzün ne hocam?"

Arada hocam diye seslenirlerdi birbirlerine.

"Senin de söylediğin gibi" dedi

"Dost başkasına yoldaş olmayı seçmiş, bundan böyle bana dost olması mümkün değil"

Esedullah'ın söylediklerine bir mana verememişti Ahmet

"Hiç bir şey anlamadım doğrusu; başkasıyla arkadaş oldu diye, seninle neden dostluğunu kesiyormuş?....Çok garip doğrusu."

Boşnak gelenklerinin böyle olduğunu düşünmüş olacak ki

"Bu Bosnalıların da adeti bir acayip doğrusu arkadaş! Biriyle dost oldun diye , diğerleriyle iletişim mi kesilir yahu! Ben onlarla dost falan olmam hiç"

......................................................................

Genç adam Malezya'ya vardığında ilk işi konsolosluğa varmak olmuştu. Kazayı biliyor olmasına rağmen içinde hâlâ bir ümit vardı, ne zihni ne de yüreği Hümeyra'nın ölümünü kabullenememişti, bu durum Allah'a olan teslimiyetinin noksanlığından mı ,yoksa kul hakkına girmiş olmanın suçluluğundan mıydı bunu zaman gösterecekti.
Konsolosluk yaralı iki kişinin de hayatlarını kaybettiğini, diğer ölenlerin ise yandıkları için tanınmaz halde olduklarını ve ancak uzun bir otopsi sonucu cenazelerin belli olacağını bildiriyordu Orhan'a.
Görevli çıkardığı bir kimliği uzatıp

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 14, 2021 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

YARE-İ FUAD (KALP YARASI) #wattys2018Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin