19.bölüm (yazgı)

484 31 10
                                    

Bazan konuşmak istersin ama, mecbursun sükûta.
Sussan sineye eza,
Konuşsan muhataba cefa (Yazar)

Telefon denen aletin gürültüsü odayı doldurduğunda Mustafa beyin konuşması da yarıda kalmıştı.

"Efendim!" dedi genç adam, "söyle Fırat!"

"Abi!... Meryem hanım hakkında medyada çıkan skandal haberden sonra, anlaşma yaptığımız şirket, fesh yoluna gitmek istiyor. Biliyorsun biz ufak çaplı bir şirketiz; anlaşma bozulursa batabiliriz."

Bir zaman susup Fırat'ın söylediklerini dinledi Orhan. Adam söylediklerinde haklıydı.
"Ahmet nerede?" diye sordu sonra.

" Ona işlerle bir müddet ilgilenmesini söylemiştim. "

" İlgileniyor ancak, yapabileceği bir şey yok. Adamlar çok kararlı görünüyorlar, senin gelmen lazım."

İçinden Meryem'e saydırdı 'giderken bile musibet.'

"Onları oyalayın, ben geliyorum."

Orhan'ın çehresini süzen Mustafa bey, bir şey söylemedi, sustu. Nitekim ifadesinde oynaşan sinirlerden müşkül bir durum olduğunu anlamıştı.
"işle ilgili sorun" dedi genç adam. Her ne kadar bir şey söylemese de Mustafa bey, merakı yüzünden okunuyordu. "Önemli değil... Olur böyle şeyler" diye karşılık verdi o da.

Çıkmak için aceleyle hazırlanırken, beynini kemiren soruya da cevap bulmak istiyordu Orhan;

"Siz bir şey söyleyecektiniz ama?..."

Her ne kadar kalbine yük, Orhan'a keder olacağını bilse de, şuan için susmanın daha iyi olacağına kanaat getiriyordu yaşlı adam,

"Hâlâ haber yok, diyecektim... Arıyoruz."

Söylediği yalanın ezilmişliğiyle gözlerini yere indirdi; yeri karşıladı bir süre. Tekrar dönüp genç adama baktığında irislerine çöken hüznü bariz bir şekilde görebiliyordu. "Öyle mi?" diye sordu Orhan, esefle.
Huzursuzca cevap verdi:

"Öyle ya!" 

" Mutlaka bulacağım onu! Mutlaka!" diye mırıldandı genç adam da.

....................................................................

Kızıla dönen gök, yavaş yavaş kurşun rengini almış, ardından karanlık kucaklamıştı alemi. Yıldızlar bir kandil gibi asılıydı gökyüzünde. Ay ise gecenin karanlığını yarmış, yeryüzünü aydınlatıyordu; bir ışık gibi. 

Genç adam işlerini halletmenin bir nebze rahatlığını yaşarken, diğer taraftan da sinesini yakan kederle boğuşuyordu. Uzandığı yatağında bir sağa, bir sola döndü uzun süre.
Musta beyin yüzündeki ifade aklını kurcaladı durdu...
Yaşlı adam ise uzun yolculuğu için hazırladığı bir kaç parça eşyasını bavula yerleştirmekle meşguldü.

Aynı hazırlığın bir benzerini genç çift te yapmaktaydı. "kitaplarını unutma" dedi genç adam; karısının ne denli kitap düşkünü olduğunu anlamıştı kısa zamanda. " Onları çok sevdiğini biliyorum. "Beni sevdiğinden daha çok" diye mırıldandı sonra. 'O da olur' diye geçirdi içinden.

Mustafa bey, kendisini kapıda uğurlayan hanımını sıkı sıkıya tenbihliyordu ;

"Sakın ha! Bu konudan kimseye bahsetmeyesin. Hümeyra'yı aramak için gittiğimi hiç kimse bilmemeli; özellikle de Orhan."

"Merak etme, söylemem!"

"Eğer sorarsa, ne diyeceğini biliyorsun zaten."

"Aa tamam ama! Biliyorum! Daha kaç kez tekrarlayacaksın! "

YARE-İ FUAD (KALP YARASI) #wattys2018Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin