19: Kartal'ın Küçüğü

221 25 8
                                    

Parçalanmış ruhların acısını bedenler öderdi. Bedenin fiziksel olarak en kötü durumla karşılaştığında bile ruh kendine ördüğü duvarların arkasında saklardı benliğini. Beden, somut olarak algılardı ancak ruh, soyut anlamda bitirirdi kendini. Bugüne kadar hırpalanmış, hor görülmüş, şiddete maruz kalmış ve en kötüsü birşeylere zorlanmıştım. Ruhum bir tarafta karanlığa itilirken, bedenim fiziksel olarak çökertilmişti ancak herşeye rağmen Kartal bana; "Ruhun tertemiz küçüğüm, ona kimse dokunamadı." demişti. Umut ışığı yakmıştı bana bu sözüyle. Ruhum yaşadığım ve hâlâ yaşamaya devam ettiğim bunalımlara rağmen temiz kalmayı başarmış mıydı bilmiyorum fakat emin olduğum birşey vardı ki ruhum paramparçaydı. En az bedenim kadar!

"İnsanlar kötü," demişti annem onu banyoda ağlarken gördüğümde. On yaşındaydım ve ilk defa annem yanımda bana sarılıp hıçkıra hıçkıra ağlamıştı. Üzerindeki beyaz elbisesiyle melekler gibi görünüyordu bir meleği de karnında taşırken. Hamileydi ve her geçen gün belirginleşen karnına inat kendisi zayıflıyordu. "Neyin var annem?" diye sorduğumda yüzümü avuçlarının arasına alarak yaşlı gözlerle; "Sen varsın meleğim," demişti. "İnsanlar kötü ama sen varsın. İyi olmalıyım çünkü sen varsın." O zaman anlamamıştım ancak şimdi anlıyordum ki bedenine tezat olarak ruhu paramparçaydı annemin. Tıpkı şu an içinde bulunduğum durum gibi.

Tıpkı benim gibi.

Tıpkı herkes gibi.

İnsanlar kötü... Annem bunun bilinciyle büyütmek istemişti belki de beni ama ben anlamamıştım. Şimdi bu izbe yerde insanların en kötülerinin arasındaydım ve çevrede bana yardım edecek kimse yoktu. Kurtuluşum yoktu.

"Bana ne yapacaksın?" Bütün derdinin Kartal'la ilgisi olduğu bariz bir şekilde belli olan bu adamla onun hakkında​ konuşmak istemiyordum. "Sabırlı ol güzelim," dedi ve elini uzatarak gözlerimin önüne gelen küçük saç tutamlarını kulağımın arkasına tıkıştırdı. Geri çekilmedim, Kaan elini sürterek boynuma kadar getirdiğinde bile. Baş parmağını ​soluk boruma dokundururken diğer dört parmağı enseme dokunacak kadar uzadı. Bir elimi ağzıma kapatarak gelecek olan öksürükleri avcumun içine hapsettim. Her öksürüğüm Kaan'ın da parmaklarına baskı uyguluyordu ve o bundan zevk alır gibi gülümseyerek gözlerini bir anlığına kapatıp açtı.

"İyi değilim," dedim öksürüklerimin arasından boğuk çıkan bir sesle. Elimi geri çektim ve konuşmaya devam ettim. "Burası çok havasız, üstelik sigara dumanıyla dolu. Kaan, astım hastasıyım ben, bana şu an işkence çektiriyorsun. Nefesim tıkanıyor ve muhtemelen birazdan astım krizi geçireceğim."

"O hâlde krizini değiştirelim Kartal'ın küçüğü, ne dersin bence kafanın dağılmaya ihtiyacı var?"

"Bana Kartal'ın küçüğü diyip durma Kartal'la bir ilgim yok benim!" Gülümsedi ve baş parmağını bastırdığında gizli eli tetiklediğinin farkında bile değildi. "Paskal," diye seslendi barmene bakma gereği duymadan. "Benimle gel, şu işi halledelim." Boğazımdaki parmaklarını geri çekti ancak elini indirmeden omzuma yasladı.

"Hayır," dedim korkuyla. "Bana ne yapacaksınız? Gitmek istiyorum, lütfen bırak gideyim." Kaan ısrarlarımı görmezden gelerek beni yönlendirmeye başladı. Bilinmezliğe sürükleniyordum. Annem, ne zaman korkarak uyansam bana masal anlatarak korkumu hafifletmeye çalışırdı. Şimdi de bir kabusun içerisindeydim ve korkumu hafifletecek kimsem yoktu.

"Yardım edin!" diye bağırdım çevredeki insan kalabalığına. Kimsem olmasa da yalnız değildim insanlar vardı çevremde. "Beni öldürecekler, lütfen yardım edin!" Biraz önce bana pis bir sırıtışla kadeh kaldıran adamın yanından geçerken adama baktım. "Yardım et!" Adamın yaptığı tek şey alay dolu gözlerle bana bakarak tekrar kadeh kaldırmak oldu. Bu kadar mı körelmişti vicdanlar? Öldürüleceğimi söylediğim hâlde bana tepki vermeyen insanlar vardı; hiçbir şey olmamış gibi dansına devam eden, eğlencesini yanındaki kadınlarla sürdüren insanlar...

SİYAHIN MAVİSİ  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin