28: SIRLAR

141 7 0
                                    

Yalnızlık, insanın içine gömdüğü sessiz çığlıkların genel adıdır bana göre. Yalnızlığın kadar yer edersin bu dünyada lakin bir kere yalnızlığa alıştın mı tüm kalabalıklar bu dünyadaki cehennemin olur.

Yalnızdım. Kartal buradaydı, yanımda. Onunla aynı evde aynı tavanı paylaşıyorduk ama aslında aramıza örülü olan duvarlar bu çatının içinde bize engeldi. O vardı ama hiç olmadığı kadar yoktu. Ben Kartal'ı ne zaman korkusuzca sevebilecektim?

Ben Kartal'ı ne zaman kaybetme korkusu olmadan yaşayabilecektim?

Bilmiyordum ve sanırım bu soruların cevabı koca bir sonsuzluktu çünkü ben bu soruların içine hapsedilmiş gibiydim.

Kartal gelmedi. Şafak sökmek üzereydi ve ben tüm gece yanıma gelmesini bekledim ama o gelmedi. Gelmeyecekti de biliyordum çünkü onu kırmıştım. Haksızdım lakin insanların gözünde ben onun fahişesi konumundaydım. Canımı yakan buydu, gerçek bu olmasa da insanların bunu bilmesi ve bana buna göre muamele etmesi katlanılamaz bir durumdu. Kızgınlığım kendimeydi ve kızgınlığım kendime olmasına rağmen hırsımı Kartal'dan çıkarmıştım. Gözümden bir kaç damla yaş rüzgarla birlikte bütünleşince yanağımda dağıldı ama beni üşütmedi çünkü içim yangın yeriydi.

"Varsın ama yoksun," diye mırıldandım gökyüzüne bir sır verir gibi sessizce. Ayın dolunay evresi öylesine parlak bir şekilde karşımdaydı ki bir an gökyüzünün bağrını taşımak istedim. Ve mırıldandım geceye sırrımı devam ettirerek; "Belki de yoksun diye varsın her zerremde."

Gecenin içine karışan ince, insanın içine işleyen bir ses kalbime dokunurken gözyaşlarımı elimin tersiyle sildim ve sesin geldiği yöne doğru ilerledim. Oradaydı. Çalışma odasının arka bahçeye bakan tarafındaydı Kartal. Ay ışığı buğday tenini aydınlatırken gözleri kapalıydı ve keman çalıyordu. Daha önce hiç bilmediğim bu yeteneği beni şaşırtırken kemanın ince ve uzun parmaklarına nasıl yakıştığını görmek ise nefesimin hızlanmasına sebep oldu. Nasıl güzel çalıyordu?

Biraz daha yaklaştım balkonun en dip köşesine Kartal'a daha yakın olabilecekmişim gibi. Ben her zaman Kartal'ın en dibindeyken bile onun en uzağında olmamış mıydım? Tam da şu anda, Kartal'ın içime dokunan içli nağmelerinin arasında kaderime isyan ettim. Böyle olmamalıydı. Ben Kartal'la herhangi bir sokakta çarpışarak dikkatini çekmeliydim ya da bir kütüphanede aynı kitabı almaya çalışırken kesişmeliydi ellerimiz. Ben önce aldım kavgasıyla çekilmeliydik birbirimize. Belki de bir otobüste denk gelmeliydik birbirimize. Bakışları bende takılı kalmalıydı. Öyle çekmeliydi bakışlarıyla dikkatimi ve ben onun simsiyah kör bir kuytuyu andıran gözlerine baktığımda yuvarlanmalıydım o kuytulara. Kaybolmalıydım onda ve kaybolmalıydı bende lakin sonuç tam tersiydi. Ben lüks bir lokantada ona sunulan bir mezeydim sadece. Seçme şansım yoktu hiçbir zaman olmadı da. Kartal'ın babası bana seçme hakkı tanımamıştı. 'Oğlumla yatacaksın,' demişti ve ben itiraz etmeye kalkıştığımda sert sesi ile öldürecekmiş gibi bakan gözleri bana engel olmuştu.

"En son sardunyalar da soldular," dediğinde Kartal, ben ellerimi ağzıma kapatarak hıçkırığımı dizginlemeye çalıştım. Kartal, kemana hapsettiği ruhunun yakarışını dile getirmiş gibi şarkı söylemeye başladı. "Sen orda ben burda yüreğim yanar. Bu ayrılık değil ölüm bana, ne olur ağlama kıyamam sana."

"Bu aşk saklı içimde, sen de gitme. Acılarla olmaz böyle, ayrılık niye? O masum yüzünde sessiz çığlıklar gibi her sözün; git desen de kal desen de yaş dolar gözüm." Gözlerimin önüne gelen görüntüde Kartal'ın bana hayal kırıklığıyla baktığı son bakışı vardı ve beni kül eden de o son bakışıydı.

SİYAHIN MAVİSİ  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin