9. İHANET

415 36 1
                                    

İhanet, insanların yüreğine serpiştirilmiş gizli bir duygudur. Sanrısı büyük olan bu duygunun kırıntıları insanın içinde baş gösterdi mi kaçış yoktur. İhanet acıdır. İhanet yaradır. İhanet güvenin düşmanıdır. Güven duygusunun iliğini körelten ihanet kalplere imzasını attı mı geri dönüşü yoktur. Tohumlarını attığı yüreği yakar, kavurur, elden ayaktan keser. İhanetin affı var mıdır tartışılır ancak şu bir gerçek ki ihanetin bahanesi yoktur. İhanet tüm benliğiyle gerçektir. Düştüğü gönülde yara bırakır, bu yara gittikçe kabuk bağlar ve iyileşse de izi kalır. Bu böyleydi.

Ben bu duyguyla daha önce karşılaşmamıştım. Şimdi tohumlarını yüreğime atmaya çalışırken bu duygu bunu kabul edemezdim. En güvendiğim insanın beni bu duyguyla karşı karşıya bırakmasını kabullenemezdim. Asla da kabullenmeyecektim.

Annem sıcacık bakan ve insanın içine işleyen bakışlarıyla bana, benden öte her daim aşkla baktığı babama bunu yapmış olamazdı. Annem ihanet nedir bilmeyen bir kadındı. Yetiştirdiği çiçeklerde ve ailesinde hayat bulan kadın bunu yapamazdı, yapmazdı. Onun hayatı biz ve serasında yetiştirdiği bitkilerden ibaretti. Bu karşımdaki adamı tanımazdı bile. Neden şimdi annemi bir an olsa da suçlayan düşüncelerimle onu mezarında rahatsız ediyordum ki?

"Senin yalanlarına inanmıyorum." diye bağırırken Faruk Azemzade bir kahkaha kopardı.

"Annen, Dilru'nun kaderini yaşayacaksın. Şimdi, burada, bedenimin altında annenin yaşadığı duyguları tadacaksın. Terleyeceksin, nefesin kesik kesik içine işleyecek ve beynine inat bedenin tepki gösterecek." dediğinde kan beynime sıçramıştı. Bu adam kim oluyordu da anneme, babamın nefesine dokunduğunu iddia ediyordu?

"Seni öldürürüm," diye bağırırken ellerimi Faruk Azemzade'nin yüzüne vurmaya başladım. "Anneme dilini uzatma, seni öldürürüm!"

"Seni orospu!" diye hırladı Faruk Azemzade, yüzüne vurduğum ellerimi başımın iki yanında sabitleyip yüzüme sert bir şekilde tokat atarken .

"Öldür beni!" diye bağırdım. "Öldür beni çünkü sen yapmazsan senden kurtulduğum an ben seni öldüreceğim!"

"Seni öldürmeyeceğim fahişe. Bedenini becereceğim bu gece, yarın gece, öteki gece. Bu böyle devam edecek ta ki ben sıkılana kadar."

"Bırak!" diyerek çırpındım ancak bir işe yaramadı. Tekrardan yüzünü boynuma gömdüğünde gözyaşlarım tekrar akmaya başlamıştı. Gözlerim tavanda bir noktaya sabit bir şekilde bakarken çırpınmayı bırakmıştım. Tavandaki sabit noktada artık annemle babamın doğum günümdeki halleri vardı. Ben, on yaşına giriyordum ve önümdeki kocaman meyveli pastada on tane mum yakılıydı. Mumu üfleyeceğim sırada annemin sesi yankılanıyor; "Dilek tut meleğim."

Gözlerimi onlara çeviriyorum. Babam kolunu karnında küçük kız kardeşim Dila'yı taşıyan annemin beline dolamış ve ellerini annemin hamile karnına sarmalamıştı. "Benim dileğim sizsiniz," derken tek tek ikisinin gözlerinin içine bakıyorum. "Siz varken ne dileyebilirim ki?"

Annemle babam gözlerimin içine saf bir sevgiyle bakarken eğilip mumları üflüyorum. Mutluydum, bu tabloda hiç olmadığım kadar mutluydum. Peki ya şimdi?

Hayır, pes etmemeliydim! Ben Asaf Maral'ın kızıydım. O bana pes etmeyi değil mücadele etmeyi öğretti. Nasıl pes edebilirdim ki?

SİYAHIN MAVİSİ  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin