Ambulans sirenleri sitenin içinde yankılanırken Jungkook, Lisa'nın bedenini sıkıca tutup koşmaya başlamıştı. Ambulansın eve gelmesini beklemeden yolda durdurdu ve Lisa'yı kollarından ayırıp sedyeye yerleştirmelerini izledi. Kana bürünmüş kollarını üzerine silerken ambulansa bindi.
Lisa'nın sol elini tutup, başını üzerine koydu ve defalarca aynı cümleyi tekrar etti, "Özür dilerim Lalisa."
•••
Saat: 01:30
Seokjin yastıkları başına koymuş seslerin dinmesini bekliyordu. Jisoo ise elindeki makyaj temizleme pamuklarını masanın üzerine bırakıp aceleyle odasının balkonuna çıktı. Ambulansın sirenleri kulaklarında çınlarken karşı evin önünde bağıran genç adama ve kollarındaki kıza baktı.
"Seokjin!" Balkondan içeri seslendiğinde Seokjin yastıklardan birini atarak kafasını kaldırdı.
Jisoo'nun elleriyle onu çağırdığını fark edince mızmızlanarak yataktan kalktı ve balkona çıktı.
"Neler oluyor?"
"Bilmiyorum." dedi Jisoo. "Şuna baksana, kız çok perişan bir durumda. Karanlıktan dolayı tam göremiyorum ama hamile olabilir."
Seokjin, "Üzüldüm. Hadi içeri girip uyuyalım." dediğinde Jisoo onun koluna vurdu. "Böyle bir durumda nasıl uyumayı düşünebilirsin?"
"Onları tanımıyoruz. Burada durup tanık olarak görünmek istemiyorum." diyerek Jisoo'yu içeri çekti.
•••
10 Haziran 2017
Cumartesi günü. Saat: 18:25Jennie televizyonun karşısında, uzaktan kumandayı kemirirken kapının açılmasıyla kumandayı koltuğun üzerine attı ve kapıya baktı. Jimin sarı saçlarını karıştırarak anahtarı astığında Jennie hayretle onu izliyordu.
Üzerindeki takım elbisesi ve omzuna attığı ceketiyle oldukça farklı duran Jimin ona güldü. "Neden öyle bakıyorsun?"
"Yanlış soru." dedi Jennie. "Neden takım elbise giyiyorsun?"
Jimin elindeki poşeti yere bırakıp tekli koltuğa oturdu. "Sanki hiç giymiyorum."
Jennie başını hızlıca sallamaya başladı. "Evet. En son giydiğinde evleniyorduk."
"Sende uzun süredir elbise giymiyorsun." dedi ve yerdeki poşeti eline alıp salladı. "Bu da senin için."
Jennie onun bu haline alışamamıştı. "Neden ki?" diye sorduğunda küçük bir çocuk gibiydi.
"Evde olduğun için sıkıldığını ve ev işleriyle uğraşıp yorulduğunu biliyorum. Bugün sadece bize ait. Kimse olmadan baş başa bir gün geçirmek istiyorum."
"Baş başa olacağız. Taehyung gelmeyecek, öyle değil mi?"
Jimin kafasını salladığında Jennie şaşkınlığını bir kenara bırakıp heyecanla yerinden kalktı. Jimin'in elindeki poşeti alıp hızla merdivenlere yöneldiğinde Jimin kahkaha atıp "Dikkat et!" diye bağırdı.
•••
"Jimin burası harika!"
Restoranın şıklığı Jennie'yi büyülemişti. Garsonlar önlerine menü koyarken Jennie etrafı incelemeye devam ediyordu. Büyük avizeler, altından yapılmış gibi duran duvarlar ve hoş bir müzik içinde büyülenmiş gibiydi.
"Artık menüye bakman gerek." dedi Jimin. Jennie ona bir şeyler seçmesini söyleyip telefonunu çantasından çıkarttı ve fotoğraf çekmeye başladı.
"Bu çok hoş! Kesinlikle bebeğime burayı göstereceğim."
"Bebeğim demekten ne zaman vazgeçeceksin? Artık çocuğumuzun cinsiyetini öğrenmeli ve isim düşünmeliyiz."
"Hayır, öğrenmeyeceğim. Doğumdan sonra düşünürüz." dediğinde Jimin dudaklarını büzdü.
"Ona kıyafet almak ve odasının dekorasyonuyla ilgilenmek istiyorum ama inadın buna engel oluyor."
Jennie onu dinlemeyerek fotoğraf çekmeye devam etti ve gecenin keyfini çıkarttı.
Eve dönüş yolunda sürekli radyoyla uğraşıp güzel bir yayın bulmak istemişti ancak tüm çabalarına rağmen sinyal gelmiyor, müzik yerine başını ağrıtan cızırtılı sesi duyuyordu.
"Sanırım telefondan açmak zorundayım." dedi Jennie.
Telefonundan yabancı bir şarkı bulduğunda açtı ve torpidonun üzerine koydu.
Şarkı eşliğinde yollarına devam ederken Jimin kestirme yola saptı. Sokak lambalarının ve ilerideki küçük büfenin tabelasının aydınlattığı dar bir yoldu. Tümseğin üzerinden geçerken Jennie'nin telefonu yere düşmüştü.
Jennie telaşla eğilmeye çalıştı ancak karnı buna izin vermiyordu.
"Sakin ol, sadece telefon düştü." dedi Jimin.
Jennie başını hızla sağa sola salladı. "Telefonuma zarar gelirse yaşayamam."
Jimin gözlerini devirdi. Sol eli sıkıca direksiyonu tutarken sağ eliyle düşen telefonu almaya çalıştı. Telefonu aldığında Jennie gülerek başını yola çevirdi ancak gördüğü manzarayla Jimin'i uyarmaya çalıştı.
"Jimin! Önüne bak!"
Jimin başını kaldırdığında yolun ortasında saçları birbirine karışmış, beyaz elbisesi grileşmiş bir kız gördü. Hızla frene bastı ve arabayı durdurdu. Arabanın hemen önünde duran kız siyah gözlerini ikisine dikmişti. Gözlerinden yaşlar akmaya başladığında Jennie telaşlandı ve emniyet kemerini çıkarttı.
Kızın yardıma ihtiyacı olduğunu düşünerek arabadan indiğinde kızın yere çöktüğünü fark etti ve yanına ilerledi. "İyi misin?"
Kız yüzünü ona çevirdiğinde küçük olmadığını, en az yirmi beş yaşında olduğunu düşündü. Neden bu saatte buradaydı?
Jimin arabadan inip yanlarına gelirken Jennie'ye neler olduğunu sordu. Ancak Jennie'den aldığı cevap, "Bilmiyorum." idi.
Jennie elini kızın omzuna koyduğunda kız geri çekildi. "Sana zarar vermeyeceğim, korkma. Neden buradasın?"
Kız gözlerini Jennie'nin gözlerine sabitledi. "Beni kurtar." diye fısıldadı.
"Birisi sana zarar mı verdi?" dedi Jimin.
Kız başını salladığında Jimin onun yanına eğildi. "Adın ne?"
Kız ürkek bakışlarını Jimin'le buluşturdu. "Lee Sun Mi."
Jennie gülümsedi. "Pekala Sun Mi. Seni buradan kurtaracağız. Bizimle gelmek ister misin?"
Sun Mi bir süreliğine boş bakışlarla etrafa baktığında göz teması kurmadan kafasını salladı ve Jimin'in desteği ile yerden kalktı.
Arka koltuğa geçerken gözyaşlarını akıtmayı sürdürdü. Jimin sürücü koltuğuna geçmeden önce arabanın kaputu üzerine konan kargayı kovdu ve arabaya bindi.
"Beni kurtardığınız için teşekkür ederim. Onların sizi bulmasını engelleyeceğim, size zarar vermeyeceğim." dedi Sun Mi. Adem'in soyundan gelen herkese kendisinin zarar vereceğini bile bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lilith
Fanfic"Adem ile Havva buyursunlar içeri, girmesin kapıdan Lilith!" ➤start: 130118 finish: 010618 ➤tüm hakları saklıdır.