prologue

31.1K 2.2K 578
                                    

{jungkook's pov}

Işığı kapattığım için artık aydınlanmayan odamın penceresine düşen yağmur damlalarının sesi, beynime inen balyoz darbeleri gibi hissettiriyordu. Boğucu sessizliği bölen tek gürültü damlaların aslında hiç de kuvvetli olmayan vuruşlarıydı. Sırtım siyahlar içindeki çarşaflardan gözükmeyen yatağıma gömülmüş, öylece yağmuru dinliyordum. Kulaklarımdan beynime giden yolda beni rahatsız etmeye başlayan sesle elim cebimdeki telefona uzandı.

Radyo dinlemeyi her zaman yaptığım bir hobi niteliğinde bir şey haline getireli uzun zaman olmuyordu. Parmağım ışığının gözümü sızlattığı parlaklıktaki ekranda kayarak radyo uygulamasına dokundu. Bugün sevdiğim programın günü değildi, yeni ve başka bir şey bulmalıydım. Kanallar listesinde biraz gezindim.

Frekans "91.6".

Tıkladım.

"-Neyse. Bu konuyu çok da uzatmamak lazım. Malum, iş arkadaşlarım şu anda bana kötü kötü bakıyor. Evet, evet. Susuyorum."

Odamın bitmek bilmeyen sessizliğine, derin ve boğuk, hafiften içli o büyüleyici ses dolduğunda tuhaf bir şey oldu. Sadece bir saniye sürdü ve ne bir irkilme, ne bir ürküntü, ne bir heyecan belirtisi ne de bir kıpırdama oldu. O an görünüşte hiçbir şey olmadı. Ama sanki içimde harlı bir ateş parlamıştı. Alevlerini bedenimin her yanına şiddetle yayan bu yangın nefesimi kesmişti.

Geniş penceremden beni selamlayan o parlayan yıldızı, tarifi mümkün olmayan bir bakışla sarmaladım. Sonra gözlerimi kapatmıştım. Hayır, bu çok saçmaydı.

"Sıradaki köşe: 'V ile ithaflar'. Sizlerin mesajlarını beklerken, çok hoş bir şarkıyla sizi baş başa bırakıyorum."

The Temple Of The King melodisi, onun sesinin yerini alırken nefeslerimi düzene sokmak adına çabalıyordum.

Birinin sesine aşık olunur muydu?

radio frequency :: taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin