Adımlarım beni ve sırtımda ağırlaşmaya başlayan Taehyung'u gittikleri yere götürürken sonunda yakmak için uygun olduğunu düşündüğüm bir odun parçası gördüm. Dudağımı dişleyip o uyanmasın diye yavaşça eğilerek kuru odun parçasını elime aldım ve tam aynı yavaşlıkla geri doğrulurken sırtımda kıpırdandığını hissettim.
"Jungkook?" Sesi bir okşayış kadar yumuşaktı, kuru ama pürüzsüz sıcak dudakları enseme sürtmüştü ve ben huylanarak silkelendiğimde güldüm. "Uyandın mı?"
Derin bir nefes aldı ve yavaşça o nefesi geri verdikten sonra sırtımdan indi. "Uyuduğumun farkında bile değildim...Sırtın sert ama rahat."
Gülümsedim ve gerinerek sırtımdaki küçük ağrıyı yok ettim. Bana bakarak esnedikten sonra elimdeki oduna uzandı ve parmakları arasına aldı. "Sadece bir tane mi bulduk?"
Üzgün bir ifadeyle omuzlarımı düşürdüm, ellerimi iki yana açmıştım. "Baksana, yağmur yağmış sanırım. Çoğu yakılmaz haldeydi."
Başını salladıktan sonra küçük adımlarıyla önümden yürümeye başladığında onu takip ettim. Ayakkabılarımızın kızılımsı ama daha çok kuru olan toprağa değdikçe çıkardığı o hışırtı sesi bana fazlasıyla rahatlatıcı geliyordu.
Onu aniden ne kadar sevdiğimi bir kez daha hissettim; sevgim, unutulmuş bir sözcük gibi birden yüzeye çıkmıştı. Derin bir güçle ona ne denli bağlı olduğumu hissetmiştim. Önümde sevimli adımlarıyla ilerlerken bile karnım kasılmıştı. Bir sarhoşluğa kapılmış gibiydim, hem de aniden. Bedenimden hoş bir ürperti geçti. Kötü şeyler o kadar uzak, o kadar ıraktı ki o anda. Ağaçların ve bitkilerin üzerine sabah sessizliği ve tatlı bir huşu inmişti, şehir, şehrin uğultusu ve gerçekliği hatırlatan diğer her şey uzaklardaydı. Özveriye hazır, özgür ve sonsuz sevgimle, mutluluğu kabul etmenin huzur dolu gücüyle, kendimi güneşli yüksekliklere çıkmışım gibi, bütün çirkinliklerin ve basitliklerin ötesine geçmiş gibi hissediyordum.
Ellerimi hırkamın ceplerine yerleştirerek gözlerimi bir süre ağaçların arasında gezdirdim. Doğa, güzeldi. Yeşil ve tertemiz.
Taehyung'la ne zaman yan yana gelsem hep aynı duyguya kapılıyordum: hayranlık. Her şey bana olduğundan daha güzel duruyordu, hatta normalde beğenmediğim şeyler bile göz alıcı gözüküyordu. Bu onun verdiği histen mi yoksa kendi güzelliğinden mi kaynaklanıyordu bilmiyordum ama her şeyimi, düşüncelerimi bile güzelleştirdiğinden emindim.
"Bir rüya gördüm." Sesini işittiğimde yine aklımda ne var ne yoksa bir kenara bıraktım ve sağıma, ona doğru baktım.
Rüya mı? Rüyalardan konuşmasak mı?
Devam etti sözlerine. "Az önce sırtında uyurken gördüm," Güldü. Çok güzel bir biçimde güldü. Çehresine uyumlu güzel gülümsemesi dişlerinin ve dudaklarının oluşturduğu, kalp sıkıştıran bir portreydi. Kalbim yoruluyordu, hem de mutlulukla. "Ve komikti. Beraber kayboluyorduk."
Ben de güldüm ve bakışları göz kenarlarımda kırışmış olduğunu bildiğim derime kaydı. Bazen onun da beni, benim onu izlediğim kadar derin izlediğini yakaladığım anlar oluyordu. Derin bir nefes almam gerekmişti. "Öyle bir aptallık yapar mıyız bilmiyorum. Hem sen burayı biliyorsun, değil mi?" Umutla ona bakınmıştım. Ona güvenerek de sağdan gitmiş olabilirdim biraz. Hem...hem sağ hep daha güvenilir değil midir?
"Bazı yerleri biliyorum ama bir yerden sonra yol ikiye ayrılıyor, oradan sola dönmemiz lazımdı. Sola döndün değil mi?"
Aniden olduğum yerde durduğumda gözlerim far tutulmuş gibi, kocaman açılmışlardı. Kalbimin korkuyla ve endişeyle sıkıştığını hissettim. "Sol mu dedin sen?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
radio frequency :: taekook
Fanfiction"iyi geceler, DB FM dinleyicileri. ben v, bu gecenin son şarkısı jeon jungkook tarafından bana ithaf edilmiş."