Tüm benliğimi tesir altına almış olan bu gerginlik kısa ve yoğun şekilde aktıkça, bu canımı sıkmaya başlıyordu. Arkamı dönüp hiç haberimin olmadığı abimi görmek için en ufak bir cesaret parçası içimde var olamıyordu. İstemediğimden değildi, sadece bu asla hazır olmadığım bir diğer yıkılışımdı. Yerimde bir başkası olacak olsa, onun benden daha az kötü hissedeceğinden emindim. Çünkü karamsarlığımın bir kanıtı olarak; içimde yanıp tutuşan, alevlendikçe ruhsal sağlığımı kül eden bu acı çekiş beni bitirecek kadar güçlüydü. Hayatımdaki kaybedişler ve kazanışlar, beklentiler ve hayal kırıklıklarına dair her evre gözümün önünden geçerken, acıdan aptallaşan yüzümü esir alan jestlerim ve mimiklerim sadece düzdü.
Böylesine hızlı gelişen bir olayın genelde monoton ve dertsiz tasasız gibi görünen hayatımı oldukça derin bir huzursuzluğa sürüklemiş olması normal bir şeydi. Zihnimdeki karanlık odadan yükselen yapayalnız fikirler, fısıltılar, öfkeli sesler ve sessiz ağlayışların tek sebebi kandırılmış olmak değildi ne yazık ki. Abim -ah, abim demek ne kadar da garipti- adına üzülmüş olduğum gerçeği vardı bir taraftan. Ölmüş olmasına tek sevindiğim insan olan babam tarafından istenmeyişi, annesinden ve de...kardeşinden uzakta büyümüş olması, acımasız hayatın onda bıraktığı kalıcı hastalıklarla baş etmek zorunda olması beni haliyle üzmüştü.
Üvey babam ayağa kalkıp, yüzündeki gülümsemede biraz hüzün ve de yakaladığım küçük bir gururla kafenin girişine baktı.
Nefesimi düzene sokarak bakışlarımı oraya çevirdiğimde benimle hemen hemen aynı uzunluktaki bir boya, solgunluğu havanın kapalılığının verdiği karanlıkta bile açık açık görünen bir tene, keskin ve görkemli yüz hatlarına sahip olmasına rağmen yaratılıştan beri somurtuyormuş gibi bir yüz ifadesine, ve de simsiyah giyinmiş; iç isyanını kıyafetlerine yansıtmış, itiraf edebileceğim kadar yakışıklı olan abimi gördüm. Gerginlik vücudumu farklı bir şekilde ele geçirdiğinde yerime o an doğrulamadım bile. İşaret dili bilmiyordum, onu hiç tanımıyordum, nasıl biriydi hiç tecrübe edinmemiştim ve de en önemlisi, nasıl davranmalıydım bilmiyordum.
Babam onunla işaret diliyle ayakta saniyeler süren bir konuşma yaparken, bu bana asırlar gibi gelmişti. Çünkü onu süzmeyi kesemiyor, zamanı en küçük birimine kadar, onu incelemek için kullanıyordum.
§
"İşte para üstü. İyi günler." Kasiyere başımı bir kez sallamakla yetindikten sonra parayı cebime attım ve elimdeki poşetle marketten dışarı çıktım.
Ayın yalancı ve aslında yakıcı ışığı ıslak zeminli sokağı ürkütücü bir manzara altına bürümüşken, adımlarımın neden sessiz olmasına dikkat ettiğimi bilmiyordum. Zihnimde dönüp dolaşan güzel Taehyung'a bir de abim eklenmişti. Onunla babamın yardımıyla iletişim kurduğumda birlikte vakit geçirmek için birbirimize söz vermiştik. Halâ alışamamış olmamın yanı sıra ondan aldığım farklı bir enerji ve auranın verdiği hafif bir heyecan vardı yüreğimde.
Çok derin birine benziyordu, bana sevemediğim hayat hakkında tecrübeleriyle ders verecekmiş gibi hissediyordum. Umarım öyle olurdu.
Bir yandan da beni kabul edecek mi düşüncesi beni yormuştu. Ben onu kabullenebilirdim, alışabilirdim. Fakat o bunu yapabilir miydi? Benim gibi zavallı bir kardeşi olduğunu gördüğünde o da mı beni istemezdi?
Başımı iki yana salladım, kendime gelmem gerekiyordu. Yakında çok düşünmekten ve üzülmekten her yerimde yaralar çıkacak, beyin hücrelerim büyük bir patlamayla yok olacaklar diye endişeleniyordum. Ara sokaklardan birine saptım ve karanlığın verdiği yatıştırıcılığı lehime kullanmaya çabaladım. Nereye gittiğimi inan bilmiyordum, ama iyi olacaktım. Sonra daha da küçük bir sokağa girdim, kılcal damarlar gibi dallara ayrılmış dar sokakların labirentine amaçsızca dalıp ilerledim. Ana sokaklardan uzaklaştıkça bu dar yollar gittikçe daha derin bir karanlığa gömülüyordu. Dirsekli büyük elektrik lambaları artık yanmıyordu ve zayıf aydınlatmaların üstünden sonunda yıldızlar görünmüş, bulutlarla kaplı gökyüzü yeniden belirmeye başlamıştı. İşte, dedim. Beni rahatlatan şey tam da bu. Her şey üst üste gelmişken, zihnimin oyunlarından kaçabileceğim harika bir rahatlama seansı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
radio frequency :: taekook
Fanfiction"iyi geceler, DB FM dinleyicileri. ben v, bu gecenin son şarkısı jeon jungkook tarafından bana ithaf edilmiş."