is it in you to be honest

8.5K 1.1K 354
                                    

"İyi akşamlar DB FM dinleyicileri, birkaç gündür sizinle birlikte olamıyoruz. Ben yokken Mark hyung sizinleydi ama sizi memnun edemedi değil mi? Ah, bir daha sizi bırakmayacağım."

Her zaman yaptığımı yapıp, artık bağımlı hale geldiğim sesini dinlemek için kendimi odama kapatmış ve programını açmıştım. Yalnız bu sefer farklı olan bir durumumuz vardı. Onu dinlediğimi biliyordu, Jeon Jungkook olarak. Belki de konuşurken, ya da şarkılarda ince bir alayla bana yalanım hakkında bir şeyler aktaracak, veya hiç gizliliğe gerek kalmadan direk olarak onca kişinin kulakları onu işitirken benimle saklamaya çalıştığı kızgınlığını paylaşacaktı.

"Bugün hem sohbet etmek hem de şarkılar hakkında konuşmak istiyorum...konu için aranızdan fikir vermek isteyen varsa hemen ben size bir şarkı armağan ederken mesajlarınızı gönderin."

Yanaklarımı şişirip gözlerimi kapattım ve sesinde kaybolmaya çalıştım. Aklıma yeni imgeler düşürüyordu derin sesi. Arkada açtığı şarkı sakince çalarken, ben hayalgücümün beni yönlendirdiği yerlere gittim. Alter Bridge - Watch Over You açmıştı. Bu şarkıyı çok severdim, yine mutlu aşkımın yazgısında bu varmış gibi bir tesadüfe düşmüştük.

Aklımda canlanan şey, güzel kokuların ciğerlerinizi bayram ettirdiği bembeyaz, uzayıp giden bir patikada yürüyen, parlaklığı göz alıcı derecede görkemli olan tacının görüntüsü altındaki Taehyung'tan başkası değildi. Yürüdüğü geniş patikanın kenarlarında büyük ve düzenli şekilde yetişmiş kardelenler vardı. Kar taneleri birbirine değmeden etrafında süzülürken, onun kendi eşsizliğiyle bir araya geldiğinde önümde beliren portreye hayran kaldım. Üzerindeki pelerin sanki bir buluttan gibiydi, dokunsa uçuşacak ve etrafa dağılacaktı. Öyle muazzam şekilde dalgalanıyordu ki o beyaz pelerini. Teninin muhteşem yanık esmerliği beyaz ışıltılar arasında göze çok güzel çarpıyordu, dudaklarının o pembemsi rengi teniyle büyük bir uyum içerisindeydi. Saç tellerine tutunup kalmış, erimemekte ısrarcı olan kar taneleri dikkatimi çekmişti. Çok asil, soylu bir prens gibi duruyordu. Ve sanırım bu prens sömürgesi altındaki topraklara benim kalbimi de katmak ister gibiydi.

Ses tonunun aklımda canlandırdıklarına bir bakın, onun varlığı bir başyapıttı. Şarkının sonlandığını bile fark edememiştim.

"Evet, beklediğimden daha çok mesaj gelmesi beni şaşırttı. Fakat biriniz öyle bir konu seçmiş ki, ben bunda karar kılmadan edemedim. Konumuz; yalan."

Son kelimeyle beraber aniden kalbim sıkıştığında dudaklarımı sert bir hareketle ısırdım. İçimdeki garip suçluluğu bastırabilecekmiş gibi. Kulaklarım ısındı, parmak uçlarım uyuştu ve gözlerimi kapatamaz oldum. Gerçekten inanılmaz bir şansım vardı, değil mi?

"İlk önce bana size söylenen yalanlar hakkındaki hikayeleri anlatmanızı istiyorum. Mesaj kutumuz sizin harikulade ilginçlikteki anılarınıza açık. Ama bu size söylenen yalanlar için geçerli. Olur da kendi söylediğiniz yalanlarınız varsa, bu sefer size açık olan şey telefon hattımız. İronik bir cümleyle sizi davet ediyorum; yalanlarınızı anlatacak kadar dürüst olun!"

Yerimde doğrulmuş, hikayemizin başlarındaki
gibi düşüncelere dalmıştım.

Arapsaçı gibi birbirine girmiş gürültülü ve rahatsız edici olanları dikkatle seçip arkalara attım. Geriye akılvari ve mantıklı olanlar, beyaz düşünceler kalmıştı. Onlardan birinin söylediği şey ise, programı aramam gerektiğiydi. Tereddütlere düştüm, endişelendim, korktum. Hatta utandım bile, ama sanırım ona ne kadar üzgün olduğumu henüz gösterebilmiş değildim. Hazır bir fırsat varken, bunu düzgünce yaparsam beli daha ulaşamadığım o kalbindeki masum duygularla beni affetmeye yeltenebilirdi. Bana babamın durumu yüzünden açık açık çok bir şey söylemese dahi bana içten içe acayip kırgın ve kızgın olduğundan haberim vardı elbette. Yapmalıydım, yapabilirdim. Programı daha önce de aramıştım...

radio frequency :: taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin