Eşsiz.
Bu adam bana bir çok şeyi çağrıştırıyordu. Aşk, tutku, zarafet, görkem, güzellik, asalet, masumiyet ve sayısız mükemmel şey. Ama o en çok eşsizdi. Aşka, tutkuya, zarafete, görkeme, güzelliğe, asalete, masumiyete ve sayısız mükemmel şeye örnek verebilirdim. Çünkü bu özelliklere sahip benzer daha nice şey vardı. Ama ben Kim Taehyung'a benzer bir şey söyleyemezdim. Kim Taehyung bir taneydi. Bu yüzden o eşsizdi.
Oranlı yüz hatlarını süsleyen sayısız detayı vardı; bir türlü değer biçemediğim yumuşak altın saç tellerinin arasından ışık gibi parlayan şekilli gözleri ve hemen üzerindeki uzun ipek kirpikleri, bu kusursuzluğun ortasından çıkıp aşağı doğru uzanan, gözlerimi kadife ağzına taşıyan kaydırak gibi burnu, o bahsetmeye doyamadığım gül kurusu dudaklarının arasından tüm geceye aydınlık saçan inci dişleri ve tüm bu manzaranın bir araya getirdiği güzelliğiyle gülümseyen bir Taehyung vardı karşımda. Diyordum; evrende bir Taehyung daha yoktu.
Güneşin öptüğü tenini göğüs arasına kadar açık tutan, saten, açık renkte bir gömlek giymişti. Pahalı kumaş benden değerli değildi ama onun belini şu anda benim yerime sarıyordu ya, içim acımıştı. Uzun ve ince, dokunmak için kor alevler gibi yanıp tutuştuğum bacaklarına öyle bir pantolon giymeyi seçmiş, o kadar yakışmış ki. Kıyafetleri bile ona aşık oluyordu sanki, her şeyiyle bir uyum içindeydi.
Bana verdiği aşkı ve güzelliğinden çektiğim acıyı boğulmaya benzetiyordum. Aniden düşüyordum sonsuz derinliğine, dibe battıkça devirdiğim her metrede biraz daha hayran kalıyordum ve bunun sonu yoktu. Ona hayranlığımın bir sonu yoktu. Ama ne zaman ki güzelliğini kaldıramayıp en ufak bir panik yapsam, kolayca ardımda bırakabildiğim tonlarca su bana yük oluyordu, tek bir saliseliğine bile olsa nefesimi kestiğinde eğer katlanamazsam felaketim başlıyordu. Aşkımın içerisinde, güzelliğiyle boğuyordu beni. Eşsizdi işte.
"Çok güzel olmuşsun." diyebildim kendime gelmeye çabalayarak. Yeniden gülümsemişti utanarak, halbu ki yanaklarını pembeleştirecek görkemli sözcükler kullanmamıştım. "Sen asıl kendine bak," dedi bana bir adım daha atıp dibime girerken. "Şu eşsizliğine bak." Aynı şeyleri düşünüyorduk yine, diğer yarım olduğunu tekrardan hissettiriyordu bana. Yutkundum, ruh eşim yüzünden. Ellerini ellerim arasına alıp, erimesini istemediğim buzlar prensimin burnuna ve bir de dudaklarının üzerine küçük birer öpücük kondurdum.
Yugyeom'un üniversite mezuniyeti vardı, bizi davet ederken kendi mezuniyetimiz gibi davranmamızı istemişti. Ben kendi mezuniyet baloma gitmemiştim, Taehyung ise mezuniyetinde terk edildiğini söylemişti. Bu yüzden yaşayamadığımız o özel geceyi birlikte yaşama fırsatımız varken kaçırmak istememiştik.
Hayran hayran birbirimize bakarken Jimin'in öksürüğüyle kendimize gelmiş, sanki kimse sevgili olduğumuzu bilmiyor gibi ayrılmıştık aniden. "Çok öpüşmeyin, makyajınız bozulur." Ben gülmüştüm, Taehyung da ona dil çıkarmıştı.
Jin hyung ve Hoseok hyung da merdivenlerden inerken herkesin ne kadar şık olduğunu fark ettim. Beşimiz gidiyorduk, abimi de yoldan alacaktık. Yugyeom Jimin ve abimle çok iyi anlaştığından onları da davet etmek istemişti.
"Hadi çıkalım." Derken araba anahtarımı Jin hyung'a atmıştım, arkada Taehyung ile oturmak istiyordum. Ona ne kadar yakın olursam o kadar iyiydi.
§
Öğrenciler mezuniyet balosunun organizatörlüğünü kendileri üstlenmişti, iyi ki de öyle yapmışlardı. Okulda değil, oldukça göz alıcı lüks bir balo salonundaydı. Müzik sesi şimdiden kulaklarımıza doluyordu. Koluma girmiş olan Taehyung'la salona doğru çıkan bembeyaz mermer basamakları tek tek çıkarken buraya ait olmasak bile, ambiansın verdiği o heyecan etrafımızı sarmıştı. Kimse bizi tanımıyordu ve kimse bizi fark etmeyecekti, kendi mezuniyetimiz gibi davranabilirdik. Sanki aptal aşık yıllarımızdaydık, okulun en güzel çocuğuna baloya benimle gelmesini teklif etmişim, o da kabul etmiş gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
radio frequency :: taekook
Fanfiction"iyi geceler, DB FM dinleyicileri. ben v, bu gecenin son şarkısı jeon jungkook tarafından bana ithaf edilmiş."