wanted to be supportive

8.8K 1.2K 665
                                    

Korkuyla hızlanan kalbimi, bedenime yayılan gerginliği ve ardından beynimi uyuşturan bir titremeyi hissettiğim sırada resmen küçük dilimi yutmuştum. Ne yapacağımı bilemeden gözlerimi kocaman açtım. Beni çağıran kişi sesinden bile tanıyabileceğim kadar yakın olduğum hyung'um Jin'den başkası değildi.

Galiba o korkunç an gelmişti; geçen zaman boyunca içime belli belirsiz korku salan, şimşek gibi asılarak gergin bedenimi aniden ortasından ayıran o an. Hiçbir şey duymuyor, duyumsamıyordum. Plan yapmak için saniyeleri bile geçtim, saliselerim vardı.

Derince bir nefes aldıktan sonra olan oldu. Duyargalar gibi birden öne atılıp Taehyung'u ayağa kaldırarak kollarımı etrafına sardım.

Sanırım o gece olduğumdan daha sarhoş ve akılsızdım fakat aklıma ilk bu gelmişti. Bakışlarım Taehyung'un arkasından Jin hyung'u bulduğunda aceleyle karışık şekilde elimi hafifçe savurarak ona gitmesini işaret ettim. Zihnimde sayıklayıp durduğum tek bir kelime vardı; "lütfen".

Ne yaptığımı anlamamış gibi dursa da başını sallayarak aklı karışık bir şekilde uzaklaştı. Rahat bir nefes alıp tam verdiğim sırada aklıma dank etti. Ben şu an ona sımsıkı bir şekilde sarılıyordum. Sanırım o da merak ediyor olacak ki, boynumun hizasında fısıldar gibi konuştu.

"Ihm, sorun ne?" Ses tınısında hiçbir rahatsızlık yoktu, hatta hafifçe belime çevrelenmiş ince kollarını bile hissedebiliyordum.

Yaptığım şeyi nasıl açıklayacağımı bilmiyordum. İnsan böyle ani çıkışları analiz edemiyordu önceden ne yazık ki. Özellikle çok zorlayıcı, çok hızlı, çok anlık bir şekilde birden geliştiği için, belki de birini camdan sarkarken gördüğümüzde düşmesi muhtemel insanı tutup geriye çekmek gibi tamamen içgüdüsel bir davranıştı benimki. Giriştiğim eylemin aptalca bir hareket olduğuna dair mantık yürütmeye vakit bulamadan, büyülenmiş gibi bir şey beni arkamdan itmişti. Sağlıklı bir bilinçten yoksun olduğum o anda yaptığım şey benim yirmi yıllık hayatımda hevesle beklediğim bir şeydi, ve ben bunu birden, önemsiz bir şey gibi yapıvermiştim. Onu kollarım arasına almıştım.

İki kolumun sıkı tutuşu arasındaki zarif beden halâ orada dururken daha fazla garipsemeyi bırakmış gibi gevşek kollarını belime doladı. Kokusu burnumun ucuna değerek hafifçe tütmekten ziyade, buram buram ciğerlerime yoğunca dolduğunda dizlerimin bağı çözülecek sandım. Nabzını bile hissedebiliyordum bu mesafeden. Kolumun sardığı beli, üzerindeki bol gömlekten fark edemediğim kadar inceydi ve ben aklımı kaçıracağımı sanmıştım.

Ondan önce artık susmayı kesip konuşmam gerekiyordu galiba.

Ama bir türlü bir şey söyleyecek, bir harekette bulunacak cesareti bulamıyordum. Tüm günü böyle bekleyerek, olduğum yerde ayakta dikilerek, o kollarımın arasındayken geçirebilirdim veya belki sonunda bencilliğimden kurtulan dürüstlüğümle ona itiraf edip eve gidebilirdim. Hatta o acı yumağını güçsüzlüğümle baş başa bırakmaya karar verir gibi oldum ama o böyle narince kollarımdayken yüce bir şeytani güç benim kararsızlığım karşısında kararlı davrandı. Konuştum.

"Ben...üzgün duruyordun. Sana destek olmak istedim." demiştim sakinlikle. İğrençliğini kabullenerek söylüyorum ki; sanırım yalan söylemeye alışmıştım çoktan.

"Teşekkür ederim Hoseok, sen çok iyi birisin."

Yeniden bıraktığımda nefesim, küçük bir rüzgâr esintisi gibi tenine çarptı ve boynunda kendi yolunu bularak aşağı sakince kaydı. Kendimden nefret etmekte o kadar haklıydım ki, sonunda hayatımda iyiye giden bir şeyi ani aptallığımla mahvetmiştim.

radio frequency :: taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin