legend of the legends

18.3K 2.1K 988
                                    

Kalbim hareketsiz ve düşüncesiz bir şekilde yatan bedenime inat hızla çarpıyor, beni bir delilik yapmaya cesaretlendiriyordu. Gece ise kendisi karanlık olmasını umursamadan, kalbimi aydınlatmak istercesine tüm sessizliğini korumakta kararlıydı. Neden titrediğini bile bilmediğim ve buna kafa yormak için uğraşamayacağımı kendime hatırlattığım sırada parmağım ekranda, hemen frekansın altında yazan numarayı kopyaladı. Mesajlar bu numaraya iletiliyor olmalıydı. Rainbow'un efsaneler efsanesi şarkısı yavaşça kısılırken az önce beni titretmekten beter eden o sesi tekrar duyacağımın farkındalığıyla hızla parmağımın hareketini kestim.

"Rainbow'un efsaneler efsanesi şarkısını, kimse ithaf etmeden yalnızca benim zevkim adına dinlediğiniz için, teşekkür ederim. Artık isteklerinizi kabul etmeye başlayabilirim."

Efsaneler efsanesi, aynı tabir.

Neden sanki 20 yıldır hiç yaşamıyormuşum da, az önce nefes almaya başlamış gibiydim? Yenilenmiştim, ben yeniden doğmuştum. Nefes aldığımda akciğerlerime dolan hava ilk kez kalbimi sıkıştırdığı için bu kadar memnun, gözlerimi kapattığımda karanlığa daha çok daldığım için mutluydum. Çünkü o anlatamadığım ses, kulaklarımdan geçip beynimin en güçsüz noktalarında danslar ederken ben ilk kez karanlıktan ürkmüyordum. Ben tüm varlığımla o sese o an inandım. O benim, kaderimdi.

"V, lütfen kendi şarkını çal; Karen'a ithaf ediyorum. Canım arkadaşım, seni seviyorum, demiş biri."

Bunun için hazırlanmam gerekebilirdi, vücudum daha yeni solukları yavaşlatabilmişken şarkı söyleyişini duymak beni ciddi anlamda beynimden vurulmuşa döndürebilirdi. İstemedim, şimdi çalsın istemedim. Biraz daha beklemeliydi.

"Pekala millet, ilk ithaf şarkımız Namj-Pardon. RapMon hyung ile yaptığımız şarkı. 4 o'clock. Keyfini çıkarın."

Yutkunup, boğazımdaki tüm birikmiş hevesleri ve heyecanı geri göndermek istedim.

Bir melodi bekledi kulaklarım, ya da giriş ritimleri. Ama hayır; daha şimdiden gözlerimi sızlatan güzellikteki şarkı, onun dakikalardır alışamadığım öldürücü güzellikteki sesiyle başlıyordu. Sözlere bile odaklanamamış, bir masalın içinde kaybolmuştum.

Sesinin rahatlatıcılığı karanlık sularda uzaklaşan, parlaklığı göz alıcı tüylerle yaratılmış gururlu ve zarif bir kuğu gibiydi. Bu imge aklıma nereden düşmüştü? Bilmiyordum, kaybolduğum düşüncelerim gittikçe karışıyordu. Ve ilk kez, sevinçle, mutluluktan titreyerek neredeyse ağlayacak gibi olmuştum, onun büyüleyiciliğinin ne kadar güzel olduğunu ve bunun görmesem bile onu ne kadar çekici kıldığını fark etmiştim. Bu tarifsiz duyguyu çok sevmiş olmam umarım yanlış değildi.

Huzur verici şarkı son bulduğunda sesli bir nefes alıp verdim. Hızlı davranmalıydım, utanmam gereken bir şey yoktu. Zaten gözüm dönmüştü.

Yazdım.

"Can't Help Falling In Love. V'ye gelsin. Jeon Jungkook."

Kalbim az öncekinin birkaç katı daha hızlı çarpmaya başladığında bundan pişman olmamayı umarak yatakta sağ tarafıma doğru döndüm ve kolumun altına o çok sevdiğim yastığımı aldım. Kaç kişi mesaj göndermişti, ya da 'V' mesajların kaçını okuyordu hiçbir fikrim yoktu. Tek yapabileceğim şey bekleyip görmek olacaktı.

"Evet, bu şarkıyla gurur duyuyorum." Güldüğünü işittim. "Mesajlarınızı okumaya devam edeceğim. Ondan önce çok ama çok kısa bir reklam."

Reklam. Reklamın bezdirici melodisi umurumda bile olmamıştı. O gülmüştü. Saniyeler süren gülüşü beni o denli etkilemişti ki, artık bir süre sonra nabzımın gittikçe hızlanması sebebiyle ölebilirdim.

radio frequency :: taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin