"Memnun oldum Hoseok, ben de Taehyung. Kim Taehyung."
Bir tuhaf uyuşukluk bedenimi sarmış, bu umarsız durgunluğa sürüklenen bedenime acı çektiriyordu. Yalan söylemek, özellikle de ona, ruhsal diriliğimde bir gerilemeye sebep olmuştu. Parmak uçlarım buz kesmiş ve de kulaklarım biraz ısınmaya başlamıştı. O güzel sesi bile beni iyi hissettirmeye yetmiyordu.
Eskimiş fakat hâlâ göz zevkimi mutlu eden bir canlılığa sahip patikada, otelin bahçesinde yürüyorduk. "Memnun oldum." Dedim ben de karşılık olarak, kendimi zorla tebessüm ettirmeyi başarabilmenin rahatlığı eklenmişti üzerime. "Ee, Hoseok. Seul'de yaşıyorsun sanırım?"
§
Şu anda kahkahalar içinde çimlerde uzanmak hesaba kattığım bir şey değildi.
Düşündüğümden daha derin, biraz fazla eğlenceli, ve de çok fazla masum bir kişiliğe sahip bu adam, şu anda beni kutsamaktan öte büyülüyordu gülüşüyle. Bahçenin diğer köşesinde kendi haliyle tartışan çiftle ilgili yaptığı küçük şakaya dur durak bilmeden gülüyorduk. Bir garip sarhoşluk altında ona tutulmuş, yaklaşık bir saattir sohbetine doyumsuzca daha çok ihtiyaç duyduğum adam anlamsız konuştuğunda bile ona gülümsemiştim. Ruhumun kuru topraklarındaki çatlaklarda çiçekler açtırması, zihnimdeki gökyüzünü rengârenk boyaması beni bir huzura boğmuştu. Tarif edilemez bu dinginliğin tek sebebi, henüz tanışmadan tutulduğum kişiydi. En derin korkularından, en uçuk arzularına kadar anlatmamıştı elbette, fakat yüzeysel olarak geçtiği hayatı ve onu analiz ettiğim kadar hakim olduğum narin kişiliğine nutkum tutulmuştu.
"Kadının bağırışı o kadar komikti ki, adamın surat ifadesine odaklanamadım bile."
Gülerek başımı iki yana salladım. "Görmen gerekiyordu, yemin ederim neye uğradığını şaşırmıştı."
Ve böylesine özel, masum, eşsiz birine yalan söylediğim için kendime hiç olmadığım kadar kızgındım. Bunun ileride başıma neler açacağı hakkında bir fikrim yoktu, ancak şu saatten sonra düzeltmem de yapacağım en aptalca diğer şey olurdu. İçimde kilidini kırmış onlarca huzursuzluk bedenimi ele geçirdiğinde gülüşüm kesildi. Ben, bu adamı kandırmıştım. Berbat hissediyordum, çaresizliğin içinde boğuluvermiştim. Yalan söylemekten vazgeçmiştim ben.
Gülüşümün aniden yok olduğunu fark eden Taehyung göz bebeklerindeki merak kırıntılarıyla bana baktı. "Hoseok, ne oldu?"
Dişlerimi sıktım. Hoseok diyordu bana. Canım nasıl da yanmıştı yeniden, nasıl da söndürülemez ateşlere atılmıştı. Bir suskunluğa gömülmüş, göz kapaklarımı kırpıştırarak özenle dizilmiş kirpiklerinde gezindirdim bakışlarımı. O gözlerinizle görmeden inanamayacağınız bir güzelliğe sahipti, ve ben böyle bir adamı bana ilgiyle yaklaşırken azar azar kaybetmiştim. Kendimden yeniden nefret ettim o an. Bu kaybediş, sonu belli olan bir hikayeydi. Ve kötü olan ise; ben onu kaybettiğimde daha da çok sevecektim.
Kara bulutlar gibi karamsarlığa bulanmış, onlar arasında kaybolmuş kısmım yeniden ortaya çıkıyordu. Hem de ona bu kadar güzel aşık olmuşken. O bana bu kadar güzel ve özel bakarken.
Eskiden her başım sıkıştığında, her zorluk karşısında çaresiz kaldığımda yaptığım gibi buradan kaçmak ve ağlamak istemiştim. Günahlarımın yağmurlarında boğulduğum sıralarda kendime verdiğim bir söz vardı, yeni yeni düzelme karar almışken. Yalan söylememek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
radio frequency :: taekook
Fanfiction"iyi geceler, DB FM dinleyicileri. ben v, bu gecenin son şarkısı jeon jungkook tarafından bana ithaf edilmiş."