Bir süre ikimizin birbirimize baktığını fark ettiklerinde bir sessizlik çöktü. Konuşacak bir şey yok gibiydi. İkimiz de kendi düşüncelerimize, kendi düşlerimize dalmıştık. Ama oysa konuşacak o kadar çok şey vardı ki. Varlığını yeni kabullenebildiğim, gücünü hayranlık halesinin ışığı altında gördüğüm, neredeyse dayanıklılık ve sabrın simgesi olarak gördüğüm bu engelli sandığım abimin, karşımda mutlu şekilde konuştuğunu gördüğümde bunun bende yarattığı şaşkınlık haliyle çok büyüktü.İkimiz de konuşmuyorduk. Alçak bir sesle, "Jungkook." dedi. İsmim odanın içinde yitip giden boğuk bir tınıyla bir müddet titreştikten sonra ortalık yine sessizleşti.
İnanmazcasına, hayal kırıklığı dolu bir kısıklıkla konuştum. "Hyung?"
"Bak...her şeyi anlatmak istiyorum, sadece lütfen beni dinle tamam mı?" Elindeki poşeti bir kenara bırakıp elini saçlarından geçirdi. O da şok içindeydi. Pekala, öfkeli miydim hiç emin değildim. Ama onu dinlemeyecek de değildim. Sonuçta onu bir kez bulabilirdim. Ona ne olduğunu hiç bilmeden, ondan haberim dahi olmadan ölebilirdim veya o ölmüş olurdu ve ben bunu iş işten geçtiğinde öğrenmiş olabilirdim. Bu yüzden elini yeni tuttuğum birini anında silmemeliydim.
"Buradaki herkesle arkadaş mısın?" Dedim. Biraz konuyu değiştirir gibiydim fakat herkesin içinde konuşmak istemiyordum. Taehyung'un da bulunduğu bu insanlar arasında, kandırıldığı için içine kara bulutlar çökmüş gibi huzursuzluktan güçsüz düşen o aptal tarafımı göstermeyi kesinlikle istemiyordum. Daha sonra yalnızken konuşmak istiyordum.
"Evet. Mark, Namjoon ve Yoongi yakın arkadaşımdır." Yutkunarak bana bakmaya devam etti. Muhtemelen Taehyung benim yalanımı öğrendiğinde ne hissettiysem, tamamen aynısını hissediyordu. Mahçup, çaresiz ve bok gibi. Onun öyle hissetmesini istemedim nedense. Biraz, şey işte, kıyamadım.
"Siz nereden tanışıyorsunuz, ve neyi anlatman gerek Jinyoung?" Dedi Mark hyung kafası karışık şekilde ikimize de bakarken. Herkes allak bullak olmuştu.
Bir yalan bulmayı umuyordum ki abim tam karşıma oturup, odadaki herkesi ikinci bir şaşkınlığa boğdu. "Kardeşim. Bahsetmiştim."
O an bir şeyi fark ettim. Ve berbat hissettim. Biz onunla benzemiyorduk. Çünkü ben böyle bir durumda anında yalana başvururdum. Küçük ya da büyük, fark etmezdi. Belki de sonra anlatırım der ve kardeşimi götürürdüm. Kaçardım hemen. Ama o öyle değildi, kaçmıyordu, ve belki de bizi ayıran en büyük şey buydu.
O sırada Taehyung'la göz göze geldim. Nefesim kesilmişti. Büyük gözlerindeki sularda yüzen onlarca şaşkınlığı görebiliyordum. Ama kafamı karıştıran şey o sulardaki şaşkınlık değildi. Bana sanki...acıyarak bakıyordu. O halde abim tüm hikayeyi anlatmıştı.
Ama bana acısın istemiyordum, bana sarılsın istiyordum. Tüm arzum buydu, yalnızlığımı örtmesini istediğim tek kişi oydu. Bu gergin anda bile onu istiyordum. Oturduğu yerden öylece bana bakması, yüreğimi öylesine sıkıştırmıştı ki. İsteğin kor çekimiyle onu sarmaladım. Gözlerimi gözlerine diktim, uzaktan bakışlarımla saçlarını okşadım, ona sabitlendim, ruhum onu çağırdı, baktım da baktım, çağrımı hissetsin diye tüm muhtaçlığımı ona yoğunlaştırdım. O güzel haline öyle muhtaçtım ki. Ona ölüyordum, hem de karşısında.
O da bana bakıyordu. Kara, sabit bakışları sessizce içime işledi ve derinlerime sıkıca saplanıp kaldı. Öyle ki; sadece onları algılıyordum, sadece bir uçuruma düşer gibi içine daldığım bu çekici iletişimi görüyordum. Tek odağım buydu. Yüreğime kadar dayanmıştı içine çöken bu yoğun şey ve kalbim duracak gibi oldu. Saniyeler boyunca odada halâ konuşulan şeyleri duymayarak, kimse yokmuş gibi soluğumuzu tuttuk, ve birbirimize baktık. Bu saniyeler süresince çaresizce gözbebeklerinin ışıltılı mıknatıslarının çekimine kapıldım. Ağlamak istemiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
radio frequency :: taekook
Fanfiction"iyi geceler, DB FM dinleyicileri. ben v, bu gecenin son şarkısı jeon jungkook tarafından bana ithaf edilmiş."