Gerçekten bana garipseyen bakışlarını göndermesini sağlayacak kadar uzun bir müddet cevap verememiştim. Zira nutkum tutulmuştu eşsizliğinin karşısında. Nefesimi toparlamak adına zorlandım, cidden.
"Tabii, oturun lütfen." Terbiyemi takınarak tüm nazikliğim ile ona bir tebessüm sundum. İnsanlar ile anlaşmakta zorluk çektiği halde bunu umursamayarak saygısızlık derecesinde soğuk davranan biri olarak; ona öylesine bir samimiyetle yaklaşmak istiyordum ki, bunun adı inanın aşktan başka bir şey değildi.
Güzelliğin üzerinde bir proporsiyona sahip narin ama gösterişli vücudunu yanımdaki tek boş yere bıraktığında, burnuma dolan kokusu öylesine çiçeksi ve kırılgan gelmişti ki, oturup şiirler yazmak istedim zarafetine. O bana revnak veriyordu tüm varlığıyla. O an yeniden anladım; beğeni duygusunun verdiği tüm coşku bedenimi sarmışken, aşk gerçekti.
Sabahın aydınlığında, gecenin alacakaranlığında görmek istediğim yüzünü bana çevirdiğinde, ipek gibi yumuşak duran, dokunmak için sefil olacağım dudakları arasından kadife sesiyle bana doğru konuştu. "Seni neden hatırlıyor gibiyim?" Sesinde hiçbir soğukluk yoktu, ya da mimiklerinde. Hatta öyle içtendi ki, benimle gerçekten tanışmak istediğini düşündüm. Bu mutluluk vericiydi, gerçekten öyleydi.
"Sizinle çarpışmıştık," dedim hafiften bir mırıltıyla. Ona neden saygı ifadesi kullandığım tahmin edilebilirdi. O saygı duyulması gereken bir güzellikteydi, bunun yaşla ya da makamla ilgisi yoktu. "Tren garının yakınındaki parkta." Sesimi titretmeden kullanabilmeme seviniyordum, karşımda tüm hayatım boyunca bekleyip bulamadığım kişi olmasına rağmen.
"Siz ifadesini ortadan kaldırabilirsin, saygını kabul edecek bir yaşta değilim." Gülümsedi. Ona göre sıradan olan bu diş gösterisi bu kadar yakınımdayken, nabzımın yavaşlayıp tüylerimin diken diken olmasına engel olamamıştım. Olamazdım. Gülümsemesi öylesine yumuşak ve iç gıdıklayıcı bir eşsizliğe sahipti ki. Büzülmüş ağzının kenarındaki zariflik çizgisine hayran kalmıştım.
Ona elbette kendi cazibesine duyduğum saygıdan bahsedemeyeceğim için ben de gülümsedim. "Tabii."
"Sesin de tanıdık geliyor."
Fark etmeden milyonuncu kez yutkunarak boğazımı temizledim. "Sanmıyorum bir yerde duyduğunu."
"Haklısın, bir günde yüzlerce ses işitiyorum, biri birine elbette benzeyecektir."
Yalnızca tebessüm ettim.
Konferans başladığında sahnedeki alçakgönüllü üslupla konuşmaya başlayan adama dönmüştük ikimiz de. İzleyiciler dikkatle ve özenle yaşlı sayılabilecek adamın itinayla seçtiği sözcükleri dinlerken ben hissettiğim heyecan ve kabullenememezlik ile oturduğum koltuğun saplarını fark etmeden sıkmaya başlamıştım. Kokusunu içime çekerken ihtimam gösteriyordum, son almam gereken havaydı sanki. Resmen kokusu bitmesin diye uğraşıyordum, delirmiş olmalıydım. Kalp atışlarımı kontrol edebilmeyi isterken arkama yaslanarak rahatlamayı denedim. Ancak olmuyordu, o yanımda öylece otururken asla da olamazdı.
"Neden gerginsin bu kadar?" Bana doğru eğilmişti.
Senin yüzünden.
"Gergin değilim." Üst dişlerimi kuru alt dudaklarıma geçerken elini ondan beklendiği gibi omzuma koymuştu. "Eğer herhangi bir rahatsızlığın varsa bahçeye çıkıp hava alırken sana eşlik edebilirim."
Gözlerimi kapatıp başımı onun göğsüne doğru düşürmemek için kendimi zor tutmuştum. Hastalığım yoktu, yalnızca ilk kez aşık olduğumdan fazlaca gergindim. Fakat onunla bu konferanstan ziyade baş başa biraz da olsa vakit geçirme fikri o kadar cezbedici gelmişti ki, başımı salladım. O da anlayışlı bir tebessümü yüzüne yerleştirdiğinde ben önde o arkada, konferans salonundan sessizce çıkmıştık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
radio frequency :: taekook
Fanfiction"iyi geceler, DB FM dinleyicileri. ben v, bu gecenin son şarkısı jeon jungkook tarafından bana ithaf edilmiş."