save me

12K 1.6K 885
                                    

Doğum günümdü.

Üç yıldır bu benim için pek de önemi olmayan günü kutlama ihtiyacı duymuyor, yalnız başıma vakit geçirerek sıradan günlerden ayırmıyordum. Geçen sene onlara karşı çıkmama ses çıkarmayan ev arkadaşlarım, aşık olmamı anlattığım için bunu özel bir sebep olarak görmüş ve beni çok maliyetli olmayan bu gece kulübüne adeta çekiştirmişlerdi. Diğer seferlerden farklı olarak, şu günlerde hisettiğim şeylerin çoğunluğunun mutluluk ve heyecan olması sebebiyle onlara engel olmamıştım. Kısa bir hayırdı cevabım, fakat sonrası için diretmemiştim. Annemin biyolojik babam ile tanıştığı yaşa girmiştim. 25. Fazla önemli ya da özel bir yaş sayılmazdı, gerçi bana göre hiçbir doğum günü kutlanmamalıydı. Bunun depresif bir düşünce olarak algılanmasını istemiyordum, sadece zevk aldığım bir olay değildi.

Üçüncü viski bardağım önüme bırakıldığında gözlerim kalabalığın ortasında bensiz dans eden arkadaşlarımdaydı. Barmenin uyarısına kulak verdiğimde, biraz yavaşlamam gerektiğini söylediğini duymuştum. Ancak ona kulak asmak istemiyordum, uzun zamandır alkol almıyordum ve madem bugün benim günümdü, istediğim kadar içecek ve aşktan ayaklarım yerden kesilmemiş gibi kendimi daha da uçuracaktım. Soğuk içki bardağını ıslak dudaklarıma götürüp bir yudum aldığımda, viskinin o dillere destan yakıcılığına alıştığımı fark ettim. Boğazımdan geçip giderken beni artık rahatsız etmiyor, böylece mideme gönderirken tereddüt etmiyordum. Derin bir nefes vererek bulanık bakış açımı kestim, gözlerimi kapatmıştım. Güçsüz parmaklarımla kavradığım bardağı fondip yapmış, en küçük damlayı bile dibinde bırakmamıştım. Hafifçe dönmeye çoktan başlamış olan başım, bu hareketimden birkaç dakika sonra tam olarak vertigoya yakalanmışım gibi dönüyordu.

Bacaklarımı sarkıttığım uzun tabureden inerek kalabalığın arasına doğru titrek adımlarımla ilerledim. Barmeni dinlemeliydim sanırım, her neyse. Yukarılara havalandığımı, ayaklarımın yerden kesilerek, insanların üzerinde yükseldiğimi hissediyordum. Müzik kulaklarımdan gittikçe uzaklaşıp artık bir uğultuya dönüşürken bu histen memnun olmaya başlamıştım. İstediğim sadece daha yükseklere, kaderimin ve dünyanın, sıradanlıkların ve kaygılarımın çok üzerlerine çıkmaktı. Mutlu hayaller içinde insan yığının ve gerçeklerin ötesine geçtim. Gerçekten azalan müzik sesi beni akılsız bir ruh haline sokmuş, paytak adımlarla dışarı koşmaya başlamama sebep olmuştu.

Bu yol çıkışa mı gidiyordu ondan bile emin değildim. Koridorun mat loşluğunu birkaç yanan lamba alevi aydınlatıyordu; burada öyle itişe kakışa dans eden insanlar yoktu ve kendimi yeniden güven içinde süzülen düşlerime teslim etmiştim. Taehyung'un derin sesi zihnimdeki köşelerde hayat buluyor, güzel yüzü gözlerimin önüne geliyordu. İçimde sadece suskunluk vardı; boğucu, soluksuz bir suskunluk. Dışarıdan ölüm sessizliği içerisinde tebessümler saçıyor gibi duruyordum. Kalbimde onun çekiciliğinin ateşinin yandığından kimsenin haberi yoktu. Elimi duvara yaslayıp biraz soluklandıktan sonra kendimi yere bırakıp, köşeye sindim.

Cebimdeki telefonuma güçlükle ulaşmış, alkolün etkisi altında olan zihnimle yine bir delilik yapmaya kalkışıyordum. Bu taşkın dürtüye engel olamazdım, üç bardak viski içmek için biraz hassastım. Gözlerimi kısarak ekrana odaklandıktan sonra kayan görüntüye rağmen rehbere girerek DB FM olarak kaydettiğim numaraya bastım. Telefonu kulağıma yaslamış, başımı geriye atarak gözlerimi kapatmıştım. Şu an kendimi hapsettiğim koca karanlıkta hiç korkmuyordum.

Onun sesini duyduğumda daha çok sarhoş olduğuma dair yemin edebilirdim. "Gecenin ilk telefonu, merhaba!"

Yutkundum ve dizlerimi kendime çekerek küçük çocuk ezgisi içeren bir tonda hıçkırdım. Sarhoşken hıçkırırdım. "V, merhaba. Ya da Taehyung. İkisi de güzel." Yayvan yayvan konuştuktan sonra gülmeye başladım. Hayat güzeldi, ben yanlış yaşamıştım. Taehyung gerçekten vardı ve beni kurtarabilirdi. Yaşamımın üzerinde bir yıldız gibi parlıyordu, bundan çok hoşnuttum.

radio frequency :: taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin