❦ 7-SİYAH CENNET
#Lana Del Rey – Dark Paradise
#Sıla – Yan Benimle
Saçlarımın uçlarında yıldızlar biriktirmiştim. Kuzguni siyah tellerin ucunda özünü sonsuz ışıktan alan çiçekler açar, haleleriyle karanlık yoluma ışık tutarlardı. Fakat yıldızlarım büyük acılara dayanamayıp parçalandı ve döküldü bir bir. Geriye ise kötü kaderine küfreden yıpranmış siyah teller kaldı. Yıldızlarımı çalmışlardı kötü eller. Kendi paslı cehennemleriyle yetinmeyip benim cennetime göz dikmişlerdi.
Beni mahvetmişlerdi.
Cennet siyaha boyandığında yine cennet gibi kalır mıydı? Gül gibi mistik kokular saçar mıydı? Billur nehirler tasasızca çağlar, bitkiler filiz verir miydi?
Olmazdı.
Siyah, cennetten kovulmuştu. Tıpkı ateşin özünden doğan şeytan gibi... Şeytanı cennetin kapısından içeri kabul eden yılan gibi... Şeytan'a uyan Havva'nın elinden yasak elmayı yiyen Âdem gibi...
Ben gibi...
Cennetin toprakları bana haramdı. Bu vakitten sonra o topraklara kök salmayı istiyor muydum, o da bir başka soruydu işte.
Uykunun terk ettiği gözlerimi acıyla kırpıştırdım. Neredeyse sabah olmak üzereydi ve uykusuzluk yüzünden gözümdeki damarlar belirginleşmiş gözlerimi her kırpışımda kıymık gibi batıyordu. Sonunda bunun böyle gitmeyeceğine kanaat getirip yataktan kalktım ve sabahın ilk ışıklarının önüne set çeken jaluziyi kaldırdım. İlerideki sıradağların üzerinde yükselmekte olan şafak gökyüzünü alacalı bir renge boyuyor, görüş açısı genişledikçe alacalı renk ışıkların ulaşamadığı koyu gri gökyüzünde bu iki rengin karışımı muhteşem bir manzara yaratıyordu. Yakında şafak tam anlamıyla sökecek ve güneş geceye galip gelecekti.
Soğuk havaya inat pencereyi açıp ısı farkından oluşan hava akımının yüzümü yalayıp içeri dolmasına izin verdim. Vücudum uyku ihtiyacıyla kıvransa da soğuk hava zihnimi tam anlamıyla uyandırmıştı. Tüylerimi diken diken eden soğuğa inat hava akımıyla birlikte gelen çam kokusunu doyasıya ciğerlerime çektim. Mis gibi kokuyordu.
Banyoda yüzümü yıkadıktan sonra Merih'in bana aldığı kıyafetlerin bulunduğu çantadan ördek yeşili kazak ile siyah taytı giydim. Kısa saçlarımı banyoda bulduğum tarakla taradıktan sonra atkuyruğu yapıp lastik tokayla tutturdum. Ensemdeki saçlar toplanamayacak kadar kısa olduğu için öylece kalmıştı. Çıkardığım kirlileri banyodaki kirli sepetine attım. Üzerimdeki kıyafetler son temiz kıyafetlerdi. Bir an önce kirlilerimi yıkamalıydım. Bunu aklımın bir köşesine not edip odadan çıktım.
Diğerleri uyuduğu için ne yapacağımı bilmiyordum. Odada kalmak şuan için iyi fikir gibi gelmiyordu. Mutfakta kendime kahve hazırlayıp dışarıya bahçe turuna çıkabilirdim. İzlediğim dizilerde ve okuduğum kitaplarda insanlar böyle yapıyordu. Hoş, boş mideyle o acı kahveleri nasıl içtiklerine anlam veremesem de bana hep havalı gelmişti bu hareket. Ses çıkarmadan merdivenlerden inip mutfağa geçtim. Mutfak batıya baktığı için hala karanlıktı. Işığı yakıp ne yapabileceğime baktım. Tezgâhın köşesinde kahve makinesi olsa da onu nasıl kullanacağımı bilmediğim için hiç bulaşmadım. Baharatlıkların bulunduğu raflardan birinde kahve kavanozu vardı. Bunun bir işlem gerektirmeden sıcak suda yapılan instant kahvelerden olduğuna kanaat getirip ısıtıcıya su koyup bardakların olduğu dolaptan bir kupa çıkarıp bekledim. Dakikalar sonra kahvem hazır olunca vestiyerden montumu alıp dışarı çıktım. Anahtarım olmadığı için kapının mandalını açıp kapının aralık kalmasını sağladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Cennet
Novela Juvenil"Haklısın. Bu şehir labirent gibi karmaşık ve çıkmaz sokaklarla dolu. Ama ben sende kayboldum Gece. Paramparça ruhunda... Göğüs kafesinin içinde yaralı bir kuş gibi çırpınan kalbinde..." Gece... Adı gibi renkleri soğuran kara gözlerin sahibi. Onarıl...