❦ 10-NEFES KADAR YAKIN
#Pain of Salvation - Sisters
#Claude Debussy - Rêverie
Bir gün en dokunaklı ağıtı, henüz körpe olan kökleri aile toprağında sadece sert çakıl taşlarıyla karşılaşan, ilk yeşil yaprakları kin dolu ellerle parçalanan, açmak üzere olan çiçekleri kırağıyla donan ruhları sessizce katlandığı ıstırapların tasvirini, gözyaşlarıyla beslenen hangi yetenekli yazara borçlu olacağız? Dudakları acı bir memeyi emen ve gülümsemeleri acımasız bir bakışın kavurucu ateşiyle yitip giden çocuğun kederini bize hangi şair anlatacak? Etrafında duyarlılıklarını geliştirmek üzere yerleşmiş varlıklar tarafından ezilen o zavallı yürekleri dile getiren bir tasvir, gençliğimin gerçek öyküsü olacak. Ben daha yeni doğmuş halimle hangi gururu zedeleyebilirdim? Annemin soğuk tavırlarının nedeni nasıl bir fiziki ya da ahlaki bedbahtlığın eseriydi? Yoksa tesadüfen doğan, yaşamı bir sitemden ibaret olan, istenmeyen bir çocuk muydum?
Honoré De Balzac'ın meşhur eseri Vadideki Zambak bu uzun ama elemli bir paragraf ile başlıyor. Ailesi tarafından dışlanmış olan Felix'in duygularını en net bu paragrafta hissedebilirsiniz. Hatta iddialı bir cümle kuracağım. 300 sayfalık bu şahane eserin en vurucu kısmı da bu kısımdır kuşkusuz. Kitabın ilk sayfasında tüm özünü içip onun verdiği doyum ile maceraya devam edebilirsiniz.
Vadideki Zambak'ı ilk kez on beş yaşındayken lisedeki edebiyat öğretmenimizin verdiği bir ödev üzerine okumuştum. Hayatımda iz bırakan nadide bir eser olmasının yanı sıra ilk paragrafını ezberlemem ile hayatımda bir ilk de olmuştur. Bir babam olmasa da annem tarafından sevgi yumağına çevrildiğim için bu sabaha dek Felix'in ıstırabına şahit olduğumu düşünmüştüm bu satırlarda. Ne çok yanılmışım. Benim gördüğüm Felix'in ıstırabının zerresiymiş sadece. Sevgiden mahrum bırakılmış yaralı bir yüreği yıllarca göz ardı etmiştim. Eğer bedenimde küçük bir çiçeğin filizini taşıyorsam şüphesiz ben de onun, annesinin Felix'e yaptığı gibi, narin yapraklarını koparacak sahip olduğum acıyı ondan çıkaracaktım.
Düşüncelerimin ağırlığıyla boğulacak gibi olduğumda odamın penceresini açıp sabah ayazının perdeleri uçuşturarak içeri dolmasına izin verdim. Soğuk diken gibi vücuduma batıp dokunduğu yeri darmadağın ederken göğsümün üzerindeki baskıdan kurtulmak istercesine derin nefesler alıyordum. Mutfaktan gelen tıkırtı sesleri üzerine camı kapatıp kendime çeki düzen verdim. Az sonra Halime Hanım kahvaltının hazır olduğunu söyleyecekti. Peçeteye sardığım ilaç kapsülünü avucumun içine hapsedip kafamdaki planı tekrar etmeye çalıştım. Halime Hanım her sabah büyük bir bardak portakal suyu içerdi. Ondan bir şey isteme bahanesiyle onu masadan kaldırıp ilacı portakal suyuna koyacaktım ve sorun çözülecekti. Ne kadar zor olabilirdi ki?
Dakikalar sonra Halime Hanım kahvaltı için kapımı tıklattığında derin bir nefes alıp odadan çıktım. Mutfağa girdiğimde zoraki bir şekilde gülümseyip masaya oturdum. Masadaki kahvaltılık miktarının azlığı dikkatimi çekmişti. Dünkü olaydan sonra Halime Hanım kokusunun beni rahatsız edeceğini düşündüğü pek çok şeyi koymamıştı. Kadının anlayışı beni mutlu etmişti. O da hazır bir şekilde masaya oturduğunda cam sürahinin içindeki portakal suyunu bardaklara koyarken beni uyardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Cennet
Roman pour Adolescents"Haklısın. Bu şehir labirent gibi karmaşık ve çıkmaz sokaklarla dolu. Ama ben sende kayboldum Gece. Paramparça ruhunda... Göğüs kafesinin içinde yaralı bir kuş gibi çırpınan kalbinde..." Gece... Adı gibi renkleri soğuran kara gözlerin sahibi. Onarıl...