İyi okumalarAçık yara aslında aslında havadaki oksijen yüzünden sızlar. Bilirsiniz hidrojen ve oksijen birleşince su ortaya çıkar. Oksijen yakıcıdır vesaire.
Sırtımdaki acının tek sebebi Sehun'du. Sehun bir element ya da yakıcı bir madde değildi ama sırtım delinmiş kadar çok acıyordu. Elimi yavaşca yere koyup üzerinde doğrulmaya çalıştım. Kesinlikle perte çıkmış bir arabadan farkım yoktu.
"Sikeyim." Midem bulanıyor, ağzımdaki tuhaf acımsız tat beni huysuzlandırıyordu. Aklımda ise tek bir soru vardı. Dün gece ne olmuştu?
Zor da olsa ayağa kalkıp Sehun'u aradım. Uyandığımda tuvaletin önündeydim ve Sehun yanımda değildi. Yerde parçalanmış iç çamaşırları ve kıyafetler vardı. Yatağım üzerinde kağıtlar dağınık halde dizilmiş, prezervatif kutusundaki paketler etrada dağılmış, boş viski şişesi masaya devrilmiş, bardak yerde duruyordu.
"Sehun?" Sesli bir şekilde adını söyledim ve kapıdan tutunarak kendimi tuvalete attım.
Tuvalet o kadar çok karışmıştı ki; dolabın bir kapağı yere düşmüş üzerindeki losyon ve sabun kutuları yere dağılmıştı. Gözümün önünden elimle bunları benim devirdiğim bir sahne geçti. Siktir! Siktir!
"SEHUN!" Kendimi banyodan odaya attım ve açık pencereden aşağı baktım. Dün gece her şey yaşamış olabilirdi. Öyle ki Sehun'un pencereden fırlamış olabilme ihtimalini de değerlendirmiştim.
"J-Jongin," yanıma döndüğümde Sehun'u gördüm. Neden daha önce bakmadığımı bilmiyorum ama o da rezil haldeydi. Yüzüstü yatmış, ayakları yatağın altına girmişti.
Dün gece bir bomba patlatmış ya da doyulmuş olabilirdik. Etraf kimsenin istemeyeceği kadar dağınıktı. İşe gitmeyi bırakın, odadan çıkamayacak haldeydim. Bir şokun içinde olduğumu hissediyordum. Gözlerim Sehun'un çıplak, morarmış sırtını görürken aklımdan yüzlerce senaryo geçiyordu. Her biri kendi içinde ana karakeri ile oynuyordu.
"Sehun, Sehun uyan," eğilip kime ait olduğunu bilmediğim iç çamaşırını bacaklarımdan geçirdim ve Sehun'u dürtmeye başladım. Her dürttüğümde sızlanıyor ve gözlerini daha sıkı yumuyordu.
"Acıyor~" sızlanma ile kafasını başka bir yöne çevirince ayaklarını yatağın altından kurtarıp kol altlarından tutarak kendime çekmeye çalıştım. Yanda duran üstleri iterek onu kendime çekmeye çalışıyordum fakat sızlanmasına engel olamıyordum.
"Dur! Dur! Kusacağım! Kusacağım! Jongin, kusacağım!" Bir anda gözleri açılmış kollarını çırpmaya başlamıştı. Elimden geldiğince hızlı şekilde onu kucağıma almaya çalıştım fakat öğürmeye başlayınca, onu tuvalete kadar taşıyacak zamanım olmadığını anladım.
Yerdeki tişörtlerin üzerine kusarken saçlarını yüzünden çekip rahatlasın diye sırtına vurmak dışında bir şey yapamamıştım. Çok fazla kusmuştu ve benim de midemi ayağa kaldırmıştı.
"İyi misin?" Ondan iğrenmiyordum. Alnında biriken terleri elimin tersiyle silip yüzünü kendime çevirdim. Boynundaki kızarıklıklar ve yer yer morluklara bakarak derin bir iç çektim.
"Berbat hissediyorum." Bir kolumu dizinin arkasından geçirdim diğer kolumla sırtına destek olarak onu kaldırdım. Yatağın yorganı neredeydi bilmiyorum. Kağıtlar yorgan niyetine yatağın üzerine dizilmişti.
Onu sakince yatağa koyduğumda inledi ve hıçkırır tarzda o pozisyonun iyi olmadığını söyledi. Ben de arkasını destekleyen, yastıklı bir düzenek kurdum ve onu yatırdım. Sırtım yanıyor, enseme el değmiyordu.