Keşke

2.3K 195 213
                                    


Hayatımda hiç bu kadar kararsız kalıp çöktüğümü hatırlamıyorum. Aklımdaki sorular o kadar fazlaydı ki elimdeki istifa belgesi ile bakışıyorduk. Eğer bu işi bitirirsem bir daha geri dönüşü olmayacaktı.

Biraz molaya ve düşüncelerimle yalnız kalmaya ihtiyacım vardı. Birkaç günün ardından ben de istifa kağıdını Baekhyun'un masasının üzerine bırakıp çıktım. Sehun'un dedikleri aklıma yeni yeni oturuyordu.

Bu düşüncelerimle tek başıma mücadele edemeyeceğimi anladığımda Yugyeom'a gittim.

.
.
.

Yugyeom ile tanışmak güzeldi. Bilirsiniz birini tanırım ve yatağa atarım. En güzeli beceririm. Kısa bir süre sonra da başka birini alırım. Tabi istisnam dışında.

Yugyeom öyle değildi. Yugyeom öğrendiğim kadarı ile evliydi ve eşi bir bombaydı. Eğer hayatımın dönüm noktası neydi deseler Yugyeom'u işaret edip 'bu adam ve fikirleri' derdim.

"Bugün içmene izin vermeyeceğim." Girer girmez Yugyeom önüme çıkmış elindeki boş tepsiyi sallayarak bana hareket çekmişti. Bir şey yapmadan kötü bir bakış atıp yuvarlak masanın rahat beş kişilik koltuğuna oturdum.

"Belki bir tane içebiliriz," Yugyeom elindeki iki bardağı salladığında sırıttım ve bacak bacak üzerine attım. Bar kalabalık olmadığı için ikimiz birbirimizin sesini daha iyi duyabilir ve vakit geçirebilirdik.

"Teşekkürler," derin bir iç çektim. İstifa belgem gözlerim önüne geliyor, beni düşüncelere çekiyordu. İstediğim en son şey o düşüncelerin içine girmekti. O düşünceler:

"Ah becer beni!"
"Benim bedenimi istiyorsun!"
"O senin kocan mı?"
"İstifa ediyorum,"
"Onu kullanıyorsun!"
"Göt deliği, piç, pislik,"

Ve bir çok söz daha aklıma bulaşmış boya gibiydi. Akrilik boya olsaydı belki çıkardı ama CD kalemiyle çizilmiş gibiydi.

"Durgunsun," Yugyeom yaklaşıp elini gözlerim önünde sallayınca ona dürüst olmam gerektiğini anladım. Bütün her şeyi söylemeye karar verdim.

"İstifa ettim."

"Ben şaka sanmıştım. Cidden sen iyi değilsin Jongin." Yugyeom yanıma yaklaşıp iç çekti. Ne diyeceğimi bilemiyordum. Daha fazla orada durmak istemiyordum, bana katkısı yoktu. Sadece günümün üçte biri zehir oluyor, Yeol'ün yüzünü görmeden gidiyordum. Yeol'ü görmek istediğimden emin bile değildim. Olayı ilk yaşadığımız güne bakılırsa Yeol ile aramdaki buzulların bir kısmı erimişti. Birbirimize aç köpekler gibi saldırma isteğimiz yoktu ama görme isteğimiz de var sayılmazdı. En azından benim için böyleydi.

"Ne yapacaksın?"

"Tanrım ben her yerde çalışabilirim. Nitelikli biriyimdir, emin ol bu konuda sıkıntı yaşamam." Gerçekten de yaşamazdım. Güzel bir bölümüm vardı ve mezun olduğum yer güzeldi. Başvurularımın reddedileceğini sanmıyordum.

"Jongin, Sehun nasıl?" Bir anda konu değişti. Uzun süredir onun hakkında bahsedememiştim. Sehun'a gitmemiştim bile. Günlerimin nasıl geçtiği hakkında bilgim yoktu.

"Onu anlat. Bir fotoğrafı var mı?" Bir fotoğrafı olsaydı onu saklardım. Belki bakıp özlem giderirdim fakat becerip gideceğimi düşündüğüm birini bir haftadan uzun süredir arzulamamıştım. Şu an aklıma Sehun ve Tao geliyordu. Tanrım aynı evde kalmaları beni deli ediyordu.

"Yok," dedim sakin olmaya çalışarak. Başından beri ben hatalıydım. Oraya gidip o herifi becermeliydim ve benzetmeliydim. Sehun'la aynı yerde kalamazdı sikeyim!

"Onu mu düşünüyorsun?"

"Şimdi mi? Hm evet," şişeyi alıp açtım ve ikimizin bardağına biraz tekila koydum.

Setepa-i || SekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin