Hastaneden çıkmış Yeol'ün benim için ayarladığı mükemmel iki tuvaletli, amerikan mutfaklı evde kalmaya başlamıştık.
Rutin, doktor kontrolleri sonrası yine eve gidiyorduk. Sargı bazen ayağımı oldukça acıtıyordu ve gece ilaç içmeden yatamıyordum.
"Yürüyebilir misin?" Arabadan inmeden önce sorduğunda sırttım ve eğilip alnını öptüm. "Ne? Beni mi taşıyacaksın?" İmalı bir şekilde sırıttığımda dudağını ısırdı ve omzuma hafifçe vurup arabadan indi.
Sikeyim o kadar tatlıydı ki arabadan bana doğru yürürken penisimin kendi kendine benimle konuştuğunu hissediyordum. Alkollü araç kullanmak bir yanda dursun, haksız olsam bile sırf onunla yatamıyorum diye kamyoncuya dava açabilirdim.
.
.
.Bir hafta geçmişti ve ayağımdaki sargının çıkması için çok az bir süre kalmıştı. Sehun sınavı için gelecek seneyi bekleyecekti. Kendini hazır hissetmemesinin yanında tam olarak çalışamaması onun kararını değiştirmişti. Ayağımın çok fazla üzerine basamasam da günüm yatakta Sehun'un öpücükleriyle geçiyordu.
Kesinlikle romantik benim tarzım değildi.
Sehun kucağımda, ellerini masaj yaparcasına göğsümde gezdirirken gözlerimi kapatmış inliyordum. Bol bol düşünmek için vaktim vardı.
"Sevgililer ne yapar?" Bir anda soruverdim.
"Birlikte vakit geçirirler." Ellerimi başımın altına koydum ve güneşleniyor gibi uzanmaya devam ettim. Devam etmesi için homurdandım ama devam etmeyince sormaya karar verdim.
"Başından beri öyle miydik?" Sevgili demeye ağzım varmıyordu. Sanırım bir zavallı gibiydim. Hayatımda kimseye sevgilim, aşkım dememek benim için normaldi ama Sehun için oldukça saçma ve ilgisizdi.
"Üzerindekini çıkart," dedim tekrar tepki vermeyince. Kollarını çaprazladı ve tişörtün altından tutarak üzerinden çıkarttı. Elimi karnına koydum ve gezdirmeye başladım. Küçükken evimize aldığımız kuşa benziyordu. Karnı sıcacıktı ve yumuşaktı.
"Şimdi öyleyiz..." biraz üzerimden kaydı ve başını tuttu. Gözlerini birkaç kere açıp kapatınca kaşlarımı çattım. Aklıma kötü şeyler gelmemişti ama endişe her zaman onunla benim aramda barikat kuruyordu.
"Her şey yolunda mı?" Dirseklerim üzerinde doğruldum.
"Kendimi yorgun hissediyorum," sesi uykulu çıkınca sırıttım ve kolundan tutup kendi üzerime çektim. Yorgunluğunu en iyi şekilde alabilirdim ama buna dayanabilir miydim bilmiyorum. Onun ayağı sakat değildi ama iyi hissettiği söylenemezdi.
"Uyumak ister misin?" Bu nedenle bu soruyu sordum. Anladınız değil mi? Seks için zaman yoktu.
"Evet," dedi fısıltıyla. Sesi ev işi yapmış ve yorulmuş gibi çıkıyordu. Bunu üniversite yıllarımda az da olsa oda arkadaşımdan dolayı biliyordum. Hemen yatağa yatar ve horlayarak uyurdu. Yorgun olmasını istemiyordum. Bu nedenle üzerine gitmedim ve uyumasına izin verdim.
.
.
.Tam tamına üç saat. Söze az gibi gelse de kıpırdamadan, bana göre oldukça rahatsız bir pozisyonda üç saat boyunca uyuması bana göre normal değildi. Uyandırmak için kıpırdanıyor ve olayı 'pardon hayatım, yanlışlıkla uyandırdım,' lafıyla bağlamak istiyordum.
Ayağımı salladım ve onun ayağını biraz ittim. Bir ölü gibi yatmaya devam etti. Eli omzumda kalmış, ayakları yana düşmüştü. Bu gidişle sıkıntıdan bir balon gibi patlayacaktım.
"Mhh," homurdanıp elimi sırtına koydum ve ovuşturdum. Ah Tanrım! Kıpırdamıyordu bile!
Ofladım.