Blöf (M)

2.9K 197 168
                                        

Sehun'un yeni bir lakabı vardı.

Uykucu süt diye düşünmüştüm ama sonradan sadece uykucu diye adlandırsam daha hoş olabilir diye düşündüm. Süt kadar beyaz olması değişmez bir gerçekti ama son zamanlarda edindiği uyku sorunu yüzünden tüm lakapları değişebilirdi.

Yeol, Sehun için randevuyu anca üç gün sonrası için almıştı. Tao buraya gelip onu alacaktı ve ben de o arada hastanede ayağımdaki sorunla cebelleşiyor olacaktım. Son zamanlarda oldukça iyiydi. Üzerine basabilme problemi yaşamıyordum.

Yorganı yavaşca üzerimden attım ve Sehun'u uyandırmama çabasına girmedem yatakta doğruldum. Arkası bana dönüktü. Omzuna dokunup biraz elimi sırtına doğru gezdirdim.

"Hadi uykucu, sabah oldu." Onu dürttüğümde huzursuz bir ses çıkarttı ama uyanmayı başardı. Yaklaşıp boynuna bir öpücük kondurdum. Saçlarını okşarken tamamen uyanmasını bekliyordum. Her sabahımın böyle geçmesine katlanamazdım Tanrı aşkına!

"Üç gün sonra randevum var ve senin de var." Onu dürterken söylediğimde bana doğru döndü ve kaşlarını çattı. Dudakları düz bir çizgi haline gelmişti. Sadece iyiliğini düşündüğüm için yaptığım şey yüzünden bana kızamazdı değil mi?

"Neden aldın? Ben de seninle ayağın için gelecektim," düz bir sesle söylediğinde kaşlarımı kaldırdım ve bilmiyorum anlamında kollarımı kaldırdım. Yatağın diğer tarafından kalkıp pijama altımı düzelttim.

"Gün boyu uyuyorsun. Belki de bir şey vardır," dedim ve her şeyin normal olduğunu kanıtlarcasına gülümsedim fakat yataktan kalkıp odadan çıkınca bütün yüzüm asıldı. Bir şey yanlıştı ve bu beni de rahatsız ediyordu. Komodinden krem alıp ağır adımlarla aşağıya indim.

Evin dekorasyonu oldukça iyiydi. Yerde on on beş tane renkli minder vardı ve televizyonun köşesinde güzel duruyorlardı. Koltuklar genişti. Birkaç kere koltukta üst üste uyuyakalmıştık. Genel olarak aşağı katta beş oda vardı ve bir tanesi kullanılmaz haldeydi. Diğerleri için misafir odası ve çalışma odası düşünmüştük. Bir ayın sonunda hepsini düzenlemeyi umuyorduk.

Koltuğa oturdum ve ayaklarımı uzattım. Üzerime bir şey gitmeyi normalde de sevmezdim. Bilirsiniz çıplaklık doğaldır. 'Herkes çıplak doğduğuna göre özümüzde bu vardır' mantığıyla her yerde rahat olabilirdim. Kremi elime sıkıp bileğime yedirmeye başladım. Normalde bunu Sehun yapardı. Hastanedeyken birkaç kere yapmıştı ve aramızdaki çekimi kuvvetlendirmişti. Şimdi ise tekli koltukta oturmuş bana öldürücü bakışlar atıyordu.

Bakışlarımız birbirine tam olarak değdiğinde ofladım. "Ne? Beni mi öldüreceksin?"

Dişlerimi sıkıp gözlerimi ondan kaçırdım. Kremi kenara koyup sırtımı koltuğa yasladım. Sinirlenmek istemiyordum. Aramızda gerginlik olsun istemiyordum ama içimden bir his onun bu gerginliği istediğini söylüyordu.

Bana bakmayın, aklıma kızgın seks geliyordu.

"Başına buyruksun Jongin," kısık bir sesle söylediğinde kafamı kaldırmadım.

"Ne yapmışım?"

Cevap vermeyince hımladım ve ortamı yumuşatmak amaçlı gülmeye başladım. "O zaman başka birini bulabilirsin hmm? Civciv sana iyi bakar gibi. Sorumludur falan."

Başka biriyle olmasını istemiyordum ama kısır bir döngü içinde gibiydik. Böyle bir hayat bana uygun değildi. Tanrım, sabah ereksiyonum yüzünden kendimi mayışmış bile hissetmemiştim. Yatıyor kalkıyor, sonra yine yatıyor ve kalkıyorduk.

"Sinirimi bozuyorsun," doğrulup omuz silktim. Dizlerini kendine çekmiş yan şekilde koltukta oturuyordu. Benden nefret etmediğini ya da sinirini bozmadığını biliyordum. Bundan adım gibi emindim.

Setepa-i || SekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin