Hastane

2.4K 201 175
                                    


İyi okumalar.

Araba çarptıktan sonra ne olduğunu hatırlamıyorum. Kemerim olsaydı; kafamı yere çarpmazdım sanırım. Aynalar ağır çekimde parçalanmış ve arabam yana devrilmişti. Telefon hâlâ çalmayı sürdürürken, bayılmış ya da ölmüş olabilirdim.

.
.
.

Sadece yorgun ve mutsuz hissediyordum. Boğazımın içi kayadan bir yol gibi nefesime pürüz veriyordu.

Aslında fark ettim de sadece yorgun ve mutsuz hissetmiyordum. Sesler yeni yeni kulağıma geldikçe ve gözlerimi açmaya çalıştıkça tedirgin hissediyordum. Aslında gözlerimi açmak çok da zor değildi, kötü olan şey ağzımdaki kötü tat ve sırtımdaki acıydı. Üzerime biri oturuyor gibi hissediyordum.

"Ah siktir, Baekhyun doktoru çağır," Yeol'ün sesini duyduğumda kafamı zorlukla yana çevirip gözlerimi birkaç kez kırpıştırdım. Gözüm bozuk gibiydi, ilk başta bulanık olan görüşüm sonradan yine gözlerimi kırpınca düzelmişti.

Yaşıyordum ya da Yeol beni başka bir dünyaya getirmek için görevlendirilmişti.

Ağzımı açtığımda boğazımın kuru bir tahta kadar sert olduğunu anladım. Konuşamıyordum. Yeol elleriyle yüzünü kapatmış bir şeyler sayıklarken -dua ediyordu sanırım- yutkunmak için dudaklarımı birbirine bastırdım ama bunu yapamadan bir öksürük krizi beni içine çekti.

Yeol panikle ayağa kalktı ve etrafına baktı.

"S-suyu, unuttum. Su lazım." Kendine birkaç şey söyledi ve yandaki şişenin içine kamış geçirirek dudaklarımın arasına soktu. Yüzündeki endişeyi görmek beni oldukça düşündürmüştü.

"Y-yeol?" Gözlerimi açar açmaz ilk söylediğim şey Yeol olmuştu. Ne kadar ironik(!) bir durumdu öyle.

Yeol elimi kavrayıp şişeyi kenara koydu ve kapıya doğru baktı. Başımda yarısı bitmiş serum, durmadan bipleyen makine ve giydiğim beyaz yeni gömleğin açık bıraktığı yerde göğsüme bağlanan kablolar vardı. Son derece rahatsız ediciydi.

Karşımdaki televizyon açık duruyordu ve Baek'e ait olduğunu düşündüğüm kıyafetler yandaki koltuğa tuz gibi serpilmişti. Uzun süredir burada olmalılardı. Durumum ne haldeydi onu bilmiyordum. Belki kıyafetler Yeol'ün de olabilirdi ama Yeol pembe giymezdi sanırım.

"Buradayım. Buradayım Jongin," aklımda yüzlerce şey oluşmaya başlamıştı. Kafamı sadece birazcık öne eğdiğimde burnuma bir şey takıldı ve bu beni huzursuz etti. Benim yüzümdeki ifadeden olsa gerek Yeol'ün yüzü asılınca ortamı değiştirmek için sordum.

"Seksi miyim?" Şakayla karışık azıcık ciddi bir şekilde sorduğumda Yeol alt dudağını ısırıp kıkırdamaya başladı. Ben de gülümsedim. İşte şimdi daha iyi hissediyordum.

Chanyeol tuttuğu elimi bıraktı ve yastığımı biraz yana kaydırdı. Sanırım yaşadıklarımız üzerimde etki göstermiyordu. Ben de onunla birlikte gülmeye başladım. Tamamen Yeol'e karşı iyiydim. Bana yumruk atması şu an sorun kapsamına girmiyordu. Belki o da aynı hissediyordu. Yaşamamdan hoşnuttu ve ses çıkartmıyordu.

"Seksisin," Yeol kafasını iki yana sallayıp tekrar gülerken kapı açıldı. Bedenimdeki hasarın çok da büyük olmadığını umuyorum, kafamı rahatça çevirip kimin geldiğine baktım. Boyalı kafa onu en son gördüğüme göre saçını tekrar boyatmıştı ve nefes nefese kapıda bekliyordu.

"Doktor birazdan geleceğini söyledi." Yeol kavradığı elimi biraz daha sıktı ve boyalı kafaya bakarak gülümsedi. Az sonra o da yanımıza geldi, bunu her zaman yapıyor gibi yanımdaki koltuğa oturdu.

Setepa-i || SekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin