16. BÖLÜM - Son Çırpınış

283 108 27
                                    

Sen sevginin dibisin, ben en derinliklerdeki yosun parçası...

Sen kaderin eşisin, ben günlerin, saatlerin, dakikaların köşesinde saklanan saniye...

"Göz yaşım ol... Damla damla ak içime. Tepemde gezinen bulutum ol, her baktığımda huzur aksın ruhuma.

Kirpiklerini saklama benden. Kaçırma o sevgi yüklü gözlerini. Baharın kokusu gibi çekeyim seni içime.

Nefesin, nefesim olsun. Ruhum ruhun. Ellerin ellerimde gezinsin, bedenim bedeninde.

Çal kapıyı, açana kadar gitme, ben gitmeni beklesem de asla pes etme.

Yolunda ölmesem de uğrunda ölürüm ben, bir tek tebessümüne günlerce yürürüm ben."

Arzu, o gece eve geldiğinde ruhunda bir burukluk vardı. Anlatamamış, kalbini rahatlatamamıştı.

Kalemi yoldaş, kağıdı sırdaş olmuştu ona. Duygularını en iyi onlar anlamış, sorgusuz sualsiz dinlemişlerdi.

Yazdı, rahatlayana kadar yazdı. Hayatının dönüm noktası olmuştu bu aşk onun için. Nasıl da başı dönüyor, nasıl da kalbi sıkışıyordu?

O bir şair değildi, o bir yazar değildi hatta hayatında ilk kez duygularını kağıda döküyordu. Yazmayı sevdiğinin bile farkına yeni varmıştı. Aslında kendisiyle ilgili bir çok şeyin farkına yeni varmıştı.

Hisleri, duyguları onu bambaşka bir dünyaya götürmüştü. İlkti onun için, atılan her adım, söylenen her söz, her bir titreme ilkti.

Nasıl da masumlaşmıştı? Nasıl da hırçınlığı, çok bilmişliği kaybolup teslimiyete doğru koşmuştu? Çağlar değildi aslında onu bu kadar değiştiren. Gözlerindeki her bir mana, mimiklerindeki her bir sevda belirtisi, ufak gülümseyişi dağların zirvesine yükseltmişti onu.

İlkler hep özel değil midir hayatımızda? Unutamayız bir ömür de geçse asla. Yeniden başkalarını koyarız belki ama yerini dolduramayacağını bilerek yaparız bunu.

Arzu da hayatının ilklerini yaşıyordu. Sersemleştirmişti bu sevgi onu. Durgunlaşmış, biraz da donuklaşmıştı.

O gece yazarak rahatladı. Önce içine sindirmesi gerekiyordu olanı biteni. Zannettiğinden çok daha hızlı gelişmişti her şey.

Yarın ki buluşmayı düşünmek için bile çok erkendi. Göz kapakları günün yorgunluğunu hiç hissetmemiş, sanki saatlerce dinlenmiş gibi bakıyordu. O yine pencere kenarında, yine bahçe kapısındaydı.

Değişim miydi onunki yoksa kendini bulmak mıydı?

Asıl suretine bürünmek miydi?

AŞKIN KARANLIK YÜZÜ- Kitap OlduHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin