"O'na Kanarya diyorlarmış."
"Acaba hangi binadan?"
"McGonagall biraz daha geç gelse ne olurdu sanki!"
Tüm Hogwarts, benim onları duyabildiğimden habersiz bir şekilde dedikodulara devam ederken ben sırıtmamak için kendimi zor tutuyordum.
Kanarya.
Bana taktıkları isim buydu. Kanarya demelerinin nedeni ise hem güzel sesim, hem de sarı saçlarımdı. Kanarya. Kulağa gerçekten güzel geliyordu ve nedense çok hoşuma gitmişti.
Bir yandan Kanarya'nın dedikodusunu yapan öğrencileri dinlerken bir yandan da dersimin olduğu sınıfa gidiyordum. Dersimiz İksir'di. Bu derse sırf Profesör Snape girdiği için seviyordum fakat dersin Gryffindor ile ortak olması tüm sevincimi kursağımda bırakıyordu.
Tamam, ağabeyim Gryffindor'da olabilir fakat sırf o Gryffindor diye Gryffindor'u sevmek zorunda mıyım? Bende bütün diğer Slytherinliler gibi onlara ister istemez kıl oluyordum. Bunun için de haklı sebeplerim vardı.
Öncelikle, Gryffindorlular fazla meraklıydılar. Zaten meraklı oldukları için her şey onların başlarına geliyordu. Merakları yüzünden Altın Üçlü az şey yaşamamıştı.
Ayrıca Gryffindor kızları çok dedikoducuydu. Tamam, her kız dedikodu yapar, bende yaparım. Fakat Gryffindorlu kızlar bu işi biraz abartıyorlardı. Sanırım bu özellikleri yüzünden Gryffindor kızlarına uyuz oluyordum.
Sonuçta kimse arkasından dedikodu yapan birine sempati duymazdı, değil mi?
Bunları diyordum falan da Slytherin de sütten çıkmış ak kaşık değildi tabii.
İksir sınıfa geldiğimi fark ettiğimde düşüncelerimi zihnimin gerilerine attım ve kendimi dersime vermek üzere dikkatimi toplayarak sınıfa girdim. Fakat sınıfa girdiğimde gördüğüm görüntü yüzünden bütün dikkatim yerler bir oldu.
Draco, yanında oturan kızın sözlerini büyük bir dikkatle dinlerken dinlemekten çok kızı izliyor gibiydi. Adının Mary olduğunu hatırladığım kız ise Draco'ya gülümseyerek bir şeyler anlatıyordu.
Bu görüntü karşıda dilim tutulmuştu ve sınıfın ortasında durmuş, onlara bakakalmıştım. Bu sayede sınıftan birkaç kişinin de dikkatini çekmiştim ama kimin umurunda?
Draco Mary'e geçen günkü gibi bakıyordu. Bu bakışı çok yakından görmüş biri olarak biliyordum. Ama dillendirmeye korkuyordum.
Draco'nun bir bakışıyla ponçik kalbim parçalara ayrılmıştı resmen. Tabii bir de aynı bakışı bana atsaydı kalbimin hayvan gibi atacağı gerçeği vardı ama işte, Draco bana değil o kıza bakıyordu.
Draco ve Mary'yi izlediğimi bütün sınıf fark etmişti fakat onlardan tık yoktu. Birbirlerine dalıp gitmişlerdi ve benim orada olduğumun farkında değillerdi.
Dolan gözlerimdeki yaşları geri göndermeye çalışırken titrek bir nefes aldım. Gözlerimi zar zor onlardan çektim ve ilk önce sırama oturup derse katılmayı düşünsem de bu fikirden vazgeçip sınıftan çıkmaya karar verdim. Çıkmadan önce Draco ve Mary'ye bakmak yerine sınıfa göz gezdirdim.
Hem Slytherinliler hem de Gryffindorlular bana bakıyordu. Arada fısıldaşan kişiler de olduğu için Draco ve Mary sınıfın garipliğini fark etmemişlerdi.
Sınıftaki tüm öğrencilerin bakışlarından ne düşündükleri rahatça anlaşılıyordu. Bana acıyorlardı. Haklıydılar da, bende kendime acımıyor değildim.
Kimseye bakmadan arkamı dönüp sınıfımı terk ettim. Tabii arkamdan sınıfın kapısını da çarpmayı ihmal etmemiştim.
Ergenim oğlum ben, atarlanmak benim de hakkım!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çakal [ Tamamlandı ]
FanfictionDikkat, dikkat! Hogwarts'da kaçak var! Kim mi? Tabii ki ben! Yaşlanmış ve tabuta girmeyi inatla reddeden Dumble Amca'nın inadına, Hogwarts'a kaçak gitmek pek de akıllı işi sayılmaz, değil mi? Akıllı olduğumu iddia eden bana zorluk çıkarmayıp intihar...