1.Bölüm "Özgürsen Mutlusun"

3.6K 239 55
                                    

Lavinia, Özdemir Asaf'ın en güzel şiirlerinden biridir. Fakat kitapta 'ölüm çiçeği' olarak daha fazla anılacağı için kitabın ismi 'Lavinia'  değil de 'Lavinya'dır.

İnstagram: zeynepmcie23

"Buraya ait değilim"
~~~~~~~~~~~~~~~~
Odamın camından sarkıttığım çarşaflara son kez baktım. Yapabilirdim, değil mi? Birbirine bağladığım çarşafların bir ucunu sarkıtırken diğer ucunu da yatağıma bağladım sıkıca. Odam üçüncü katta olsa da çok yüksekte değildi. Düşersem en fazla kolumu bacağımı incitirdim. Yine de denemeye değerdi. Besmele çekip çarşafa tutunarak kendimi aşağı doğru bıraktım. Yavaşça aşağı doğru kayarken birtakım şeyler ters gitti ve ben yere yaklaşık iki metre kala çarşaflarla birlikte yere kapaklandım. Düştüğüm yer çimenlik de olsa refleks olarak çığlık atmıştım. Çığlığımı duyan babamın seslenişiyle alelacele kalktım yerden. Koşarak toprak yoldan çıkarken babama seslenmeyi ihmal etmedim. "İyiyim baba!"

Sonunda caddeye vardığımda hızımı yavaşlattım. İyi de şimdi ne yapacaktım? Ben hep o hapis hayatından kaçmayı düşünmüştüm, sonrasını değil ki! Ben Derin, yirmi üç yıllık hayatımda yalnız başıma-okul dışında- sayılı kez dışarı çıktım. Basın mensuplarına gösteriş için bolca davete ailemle katılmış olsam da orada bile ne yiyeceğimden ne söyleyeceğime kadar ailem karar verdi. Sırf kötü alışkanlıklarım olmasın, başkalarının gazına gelmeyeyim diye okul hayatıma da el uzatıp hiçbir arkadaşımın olmasına izin vermediler. Okul yönetimindeki tanıdıkları ve yaptığı bağışlar sayesinde eski depoyu temizlettirip oraya küçük bir kitaplık ve kitap okuma köşesi yaptırmıştı benim için. Tenefüslerimi orada geçirip müzik dinler, kitap okurdum. Tabi şimdi okul da bitmişti. Babam her ne kadar yanında çalışmam için beni zorlasa da istemiyordum. Daha samimi bir yerde çalışıp insanlarla iç içe olmak istiyordum. Bu yaşıma kadar ne bir arkadaşım ne de sevgilim olmuştu. Yalnızlığın içinde boğulmamak için bunu yapmak zorundaydım. En azından birkaç kişiyle iletişim kurup insanların neler yaptığını gözlemleyebileceğim birkaç saatim olmuştu. Eve gidince babamın vereceği tepki zerre kadar umurumda değildi. Öyle ki benim başıma geleceklerden değil onu rezil etme ihtimalimden korkuyordu. Köşedeki bankı gözüme kestirip ona doğru yürüdüm. Oturup insanları izlemeye başladım. Dışarıda hayat vardı kimileri gerçekten eğlenmesini biliyordu, kimileri ise sahteden mutlu görünüyordu. Saçma sapan nedenlerle depresyona girenlerden ailesine bakabilmek için okumak yerine mendil satan küçük çocuğuna kadar her tip insan vardı. Sırf zengin bir ailede doğduğu için şanslı olan fakat bu şansı zengin bir aileye sahip olarak bitirmiş ve kalbi körelmiş, yardımlaşmanın ne olduğunu öğrenemeyecek kadar şanssız kişilerin de olması cabası. Aslında en büyük sorun ön yargılı olmaktı. Mesela zenginlerin paraları var diye mutlu sanılmaları çok saçma geliyordu bana. Benim de ailem çok zengindi çok şükür hiçbir eksiğim yoktu bu konuda çok şanslı olduğumu biliyorum, bunun için hep şükür ediyorum ama sırf hiçbir eksiğim yok diye başka dertlerim yok değildi ki. Herkes zengin olmak isterdi. İstediği şeye anında sahip olabilmek, etikete bakmadan alışveriş yapabilmek, lüks evlerde oturmak, herkesin saygı duyduğu biri olmak... Ne güzel geliyor kulağa değil mi? Ama nereye kadar gider ki böyle? Her şeye sahip olduktan bir süre sonra sıkılmaz mı insan hedefleyecek bir şey olmadığında, hayal kuramadığında ve elde edeceği bir şey kalmayınca? Bence mutlu olmanın yolu zengin olmaktan değil, sağlıklı ve özgür olmaktan geçiyordu. Ve ben de tam şuan sadece birkaç saatliğine de olsa özgürdüm.

Madde-1: Özgürsen mutlusun.

Ben düşüncelere dalmışken oturduğum bankın sol tarafında kalan bankamatikte bir hareketlilik oldu. İlk önce gözlerim bankamatiğin önünde duran benim yaşlarımdaki genç adama takıldı. Bu kötülüklerle dolu dünyaya ait olamayacak mükemmeliyeti şaşırmama sebep oldu. Belki çok dışarı çıkamadığım içindir, bilmiyorum ama çok farklı bir havası vardı. Belki ben abartıyorumdur diye düşünürken bankamatikten gelen sarı ışık dikkatimi çekti. Hiçbir kart kullanmadığına eminim, ne bir şifre girmişti ne başka bir şey sadece bankamatik ekranında bir şeye dokundu ve sarı bir ışık yandı. Ardından da bir deste para çekti bankamatikten. Bu bir çeşit hırsızlık mı bilmesem de, bankamatikten fazla anlamasam da bu yaptığının normal olmadığını hissediyordum. Dayanamayıp ayağa kalktım ve yanına gittim. Desteyle parayı cebine sıkıştırıp gitmeye hazırlanırken kolundan tutup durdurdum onu. Kaşlarını çatıp sorarcasına bana baktı.

"Ne yaptın sen az önce?" Derken hâlâ atlatamadığım şaşkınlığım sesime de yansımıştı.

"Ne?" Kaşlarını biraz daha çatmasıyla sinirlendiğini hissettim. Korkmaya başlamış olsam da pes etmek gibi bir niyetim yoktu.

"Tek hareketle bankamatikten desteyle para çektin!" İnanmaz gözlerle baktı bana.

"Para çekmek için olan makineden para çekmek anormal mi?" Ne demek istediğimi anladığına emindim.

"Ama sen b-" lafımı bölen şey koşarak gelip onun cebine sıkıştırdığı para demetini çalan çocuk oldu. Ben kendi param çalınmış gibi telaşa kapılırken o sadece çocuğun arkasından baktı ve elini çocuğa doğru uzattı. Elini uzatmasıyla olimpiyatlara katılsa şampiyon olacak çocuk durdu. Yavaşça arkasına dönüp bize doğru geri geldi. Ben olanları şaşkınlıkla izlerken gözlerim çocukla yanımda duran garip adam arasında gidip geliyordu. Çocuk bize yeterince yaklaştığında, "parayı bana geri ver."Dedi.  Ses tonu insanı ona itaat etmeye itecek cinsten olsa da  olanlar hiç normal değildi. Çocuk hiç tereddüt etmeden parayı ona geri uzattığında aralarındaki göz temasının bir an olsun kesilmediğini fark ettim. Neler dönüyordu burada? Babam beni dışarı çıkarmamakta haklı mıydı acaba?

"Şimdi git." Dedi tekdüze bir sesle. Çocuk koşarak uzaklaşırken şaşkınca ona döndüm. O da varlığımı yeni hatırlamış gibi bana döndü. O bana yine çatık kaşlarının altından bakarken ben ona inanmaz gözlerle bakıyordum.

"Sen normal değilsin. " Dediğimde gülümsedi burukça.

"Ben buraya ait değilim. "

LAVİNYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin