10.Bölüm "Anormal Olayları Normal Karşıla."

695 108 34
                                    

"Korkma ufaklık. Alaz'ı kabullenecek kadar cesursan buna bu kadar tepki vermemeliydin." Karşımda samimiyetten yoksun bir gülümsemeyle dikilen Alaz'dan birkaç yaş büyük gözüken ve tıpkı Alaz gibi tek gözü mavi olan adamın gerçek olmamasını umdum. Ne ara yanımıza geldiğini anlamadığım Alaz beni arkasına aldı. Dolaptaki adam ise dolaptan çıkıp yatağıma oturdu. Alaz'ın korumacı tavrı hoşuma gitse de bu olanlar bana fazlaydı.

"Özledin mi beni, Alaz? Bu arada dünyalıların isimleri çok güzelmiş diye duydum. Gelmişken Dünyada da bir ismim olsun istedim ve kendime Barın ismini koydum." Neyin içine düştüm ben böyle?

Madde-10: Anormal olayları normal karşıla

"Başlatma lan isminden, ne işin var burada?" Alaz'ı ilk defa bu kadar kızgın görüyordum. Yatağımda oturan adamın kim olduğunu biliyordu demek ki.

"Seni kontrol etmeye geldim, Alaz. Akıllı adamsın, yanlış yapmazsın diye başı boş bıraktık; bir bakıyoruz görevi saptırmış karı kız beşinde koşuyorsun."

"Sensin be karı!" Bu ani çıkışımı kendim bile beklemiyor olduğumdan ikisinin de bakışı bana döndüğünde omuzlarım düştü.

"Kimsenin peşinden koştuğum yok. Derin bana yardımcı oluyor. Görevimi nasıl yapacağımı biliyorum, bakıcıya ihtiyacım da yok." Sözde adı Barın olan adam gülümsedi.

"Bu kızla aranda duygusal hiçbir bağ yok, öyle mi?"

Alaz'ın hiç tereddüt etmeden,"Öyle." Demesi karın boşluğuna yumruk yemişim gibi bir his uyandırdı içimde nedensizce. Barın ayağa kalkıp bize doğru geldi. Yeterince yaklaşınca durup elini bana uzattı. Benim geri çekilmeme fırsat kalmadan Alaz ani bir refleksle tuttu bileğini.

"Koruma içgüdüsü demek..." Barın o samimiyetten yoksun gülüşlerinden birini takındı yüzüne. "Ona değer vermediğine emin misin?"

"Reflekslerimin ne kadar iyi olduğunu da birine zarar verecek kadar cani olmadığımı da biliyorsun. Başka birinin daha canı yanmayacak. Ne yaparsan yap, yerime geçemeyeceksin." Barın kahkaha atarken yüzümü buruşturdum.

"Bırak bu ayakları, Alaz. Sen kuralları çiğnedin, aşık olarak. Bunu henüz kanıtlayamam ama sana dadılık yapmak için bir süre buradayım ve emin ol sana bunu itiraf ettirmeden gitmek gibi bir niyetim yok." Benimle alakalı olduğu kadar alakasız olan konuya karşı ne tepki vereceğimi şaşırmıştım. "Üzgünüm ufaklık, canı yanan sen olacaksın. Alaz'ın değer verdiklerine zarar vermeye bayılırım." Diyerek psikopatça sırıttı. Alaz onu yakasından tutup ittirdi.

"Ona dokunmana izin vermem."

"Yanlış hatırlamıyorsam o kıza da dokunmama izin vermiyordun, Alaz."

"Işınlanmaktan başka gücün yokken mi dokunacaksın ona?" Buraya da ışınlanarak mı gelmişti? Ben nasıl bir olayın içine düştüm böyle?

"Bu şekilde bile senden daha güçlü olduğumun farkındasın, değil mi?"

"Çok boş konuşmaya başladın yine."Diyerek Barın'ı göğsünden sertçe ittirdi. Nasıl bir güç uyguladıysa artık Barın kendini frenleyemedi ve o hızla camı resmen delerek camlarla birlikte aşağı düştü. Dehşetle kalkan elimi dudaklarıma bastırdım. Sakin olabilirim...

"Alaz sen ne yaptın? Öldü mü? Ya rahatlığa b-" lafımı yaptığı tuhaf birkaç hareket böldü. Etrafımızda işaret parmağıyla görünmez daireler çiziyordu. "Ne yapıyorsun?" Çok geçmeden etrafımızı sarı halkalar kapladı.

"Barın'a bir şey olmaz. Bu seni bir süre ondan koruyacak. Ona karşı görünmez olduğunu söyleyebilirim, yanına ışınlanamayacak. Rahat rahat uyuyabilirsin." Gülümsedim.

"Bu olanlar çok fazla, daha fazlasını kaldıramam."

"Daha fazlası olmayacak." Dedi net bir şekilde.

"Sana güvenebilir miyim?"

"Güveneme."

"Sana güveniyorum o halde."

"Burnunun dikine gitmeye bayılıyorsun, değil mi?"

"Evet ama en çok mutfağa gitmeye bayılıyorum. Kahvaltı yapalım mı?" Dedim az önce olanlar yaşanmamış gibi.

"Olur."
○○○
Aradan tam üç gün geçmişti. Barın tuhaf bir şekilde hiçbir şekilde varlık göstermemiş, bizi rahatsız etmemişti. Bunun fırtına öncesi sessizlik olmasından korkarken bu ihtimali düşünmemeye çalıştım. Dün annemle konuşmuş ve işlerinin uzadığını, en az bir hafta daha olmayacaklarını öğrenmiştim. Bugün Alaz ile birlikte dilek feneri uçurmaya gidecektik. Akşam için üzerime gri tişörtümü ve siyah pantolonumu geçirip aşağı Alaz'ın yanına indim. Kapının önünde ayakkabılarını giyerken bana döndü.

"Sonunda." Gözlerimi devirip yanına gittim ve ayakkabılarımı ayağıma geçirdim. "Gidelim."

Dilek feneri uçuracağımız yere geldiğimizde bizi çok güzel bir görüntü karşıladı. Aslında bir saat belirlenmişti ve o saatte herkes dilek fenerini uçuracaktı ama belli ki önceden deneme yapmak isteyen insan sayısı oldukça çoktu.

Tüm hazırlıklar yapıldığında 10'dan geriye sayım başlamıştı. Alaz bir ucundan ben bir ucundan tutuyordum dilek fenerini. "5, 4, 3, 2, 1"

Herkesle aynı anda dilek fenerini serbest bırakırken tek elimle de fotoğraf çekmeye uğraşıyordum. Alaz ile birlikte de bu güzel manzaradan yararlanıp birkaç tane fotoğraf çekindikten sonra manzaranın tadını çıkardım. Dilek fenerleri gökyüzünde kaybolurken Alaz'ın gezegenine kadar ulaşmalarını diledim. İçlerindeki ateş belki gezegenini yakardı da Alaz sonsuza kadar burada kalmak zorunda kalırdı. Bu düşüncem bencilce olduğu kadar imkansızdı belki ama umut etmenin bana bir zararı yoktu. Umut etmeyip başından sonuna kadar mutsuz olacağıma umut edip en azından başta mutlu olmayı tercih ederdim.

"Tekrar dilek feneri uçuracaklarmış. Biz de tekrardan katılalım mı?" Alaz'a dönüp gülümseyerek başımı olumlu anlamda salladım.

"Olur."

"Dikkatli ol, ben hemen geliyorum." Alaz kalabalık olduğu için beni bu kadar rahat bırakabiliyordu. Beni korumak için yaptığı o tuhaf halka yavaş yavaş etkisini kaybediyordu sanırım. Ben etrafa bakınırken belimde hissettiğim elle bedenimin hakimiyetini adeta kaybetmiştim. Arkamdakinin Barın olduğunu anlamam on saniyemi almıştı. Bacaklarım benden bağımsız bir şekilde yönlendirdiği tarafa doğru giderken bunun nasıl olduğuna anlam veremedim. Alaz onun gücünün olmadığını, sadece ışınlanabildiğini söylememiş mıydı? Ne bir silah ne de bir bıçak kullanmadan beni istediği gibi yönlendirmesi ve benim çığlık dahi atamayacak kadar gücümü kaybetmiş olmam korkutucuydu. Tek yapabildiğim korku dolu gözlerle etrafa bakıp gözlerimden zor durumda olduğumu anlayacak birini aramaktı. Fakat etraftaki insanlar birbirini umursamadan eğlencelerine devam ediyorlardı.

"Üzgünüm, küçük kız. Yanlış kişiyi sevdin, bu senin ölümün olacak. Sana zarar vermek istemezdim fakat başa geçebilmek için buna ihtiyacım var. Merak etme, o da seni seviyor. Seni öldüren şey de onun sevgisi olacak zaten. Aşkın için öleceksin ve eminim bu senin için çok gurur vericidir. Yakın zamanda onu da yanına göndereceğim, merak etme. Alaz uğruna ölmeye hazır mısın?"

LAVİNYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin