2.Bölüm: DÖNÜM NOKTASI

772 113 38
                                    

Bu adam ciddi miydi gerçekten? Dalga geçer gibi bir halim mi vardı?! Sinirli bir şekilde ona bakmaya başlamıştım. Geriye doğru hafifçe çekilip bana kısa bir bakış attıktan sonra yüzüne yine o alaycı ifadesini takınmıştı. "Sen ciddisin?" Sorar bir şekilde söylemişti bunu fakat yüzündeki ifade nedense hiç hoşuma gitmemişti. Sinirle başımı salladığımda onaylamamı bekliyormuş gibi hızla odadan çıktı. Hadi ama benim cevapsız sorularıma ne olacaktı şimdi?

Burada öylece durup birinin odaya girip beni aydınlatmasını bekleyecek kadar sabırlı olmadığıma kanaat getirince, evde başka birilerinin de olma ihtimaliyle yavaş hareketlerle odadan çıktım. Karşıma küçük bir koridor ve koridorun bitiminde de kıvrımlı bir şekilde uzanan uzun bir merdiven çıkmıştı. Koridorun yanlarındaki kapıların herhangi birinden birinin çıkabileceği düşüncesiyle seri hareketlerle merdivene ulaştım. Fazla ses çıkarmamaya özen göstermeye çalışıyordum fakat kalbim hareketlerimin tam tersine çok hızlı bir şekilde atıyordu ve her an beni ele verebilirdi.

Çıplak ayaklarım her hareketimde soğuk basamaklara değerek içimin ürpermesine neden oluyordu. On altıncı basamak ve ardından zemin. Ayaklarım yumuşak paspasın üzerine yavaşça yerleştiğinde etrafa göz atmaya başladım. Pekala şu anlık etrafta kimse görünmüyordu ama bu her an birinin gelebileceği gerçeğini değiştirmezdi. Sol tarafımda çıkış kapısı diye tahmin ettiğim çelik kapıya doğru ilerlemeye başladım. Neyse ki kimseye görünmeden çıkışa ulaşabilmiştim diye düşünürken omzumu dürten elle olduğum yerde donup kaldım.

Nasıl kurtulacaktım şimdi? Acaba arkamdakini ittirip kapıya doğru koşabilir miydim? Ayrıca kapının kilitli olması büyük ihtimaller arasında yer alıyordu. İkinci kere omzum diğerinden daha sert bir şekilde dürtüldüğünde el mecbur tabanlarımın üstünde arkaya korkak bir dönüş yaptım. Gördüğüm şey yine aynı alaycı ifadenin bana küçümser bir şekilde bakmasıydı. Ciddi haline bürünüp başını 'nereye?' dercesine iki yana salladı. Ne söyleyecektim ki? 'İzin verirsen sessizce kaçmaya çalışıyorum' mu diyecektim? Hepsinden önemlisi nasıl söyleyecek olmamdı."Dur tahmin edeyim. Susadın ve aşağıya su içmek için indin." Dediği laf üzerine yüzümü buruşturdum ve bıkkınlıkla suratına bakmaya başladım.

"Geç otur şu koltuğa." emir cümlesinin ardından olduğum yerde beklemeye başladım.

Bana öylece emir verip dediklerini yapmamı bekliyorsa yanılıyordu. Ben düz bir ifadeyle suratına bakarken hızla kolumu yakalayıp beni koltuğa sürüklemeye başladı. Neden herkes inadıma beni bir yerlere sürüklüyordu ki. Miray da böyleydi. Miray demişken, sahi ne haldedir acaba şu an? Çok üzülmüş müdür beni bulamadıklarında? ağlamış mıdır? Keşke şu an yanında olsaydım da kolumu çekiştiren o olsaydı. Bana zilyon kere şekerim dese sesimi çıkarmazdım. Peki ya babam ne haldedir? İnsanın sevdiklerinin değerini bilmesi için onlardan uzak kalması ya da onları kaybetmesi mi gerekir illa ki?

Gözümün önünde yavaşça sallanan bir elle düşüncelerim bir toz bulutuna dönüşmüştü. Ben ne zaman bu koltuğa oturmuştum? Ya da bu gözümden akan yaşları neden daha yeni farkediyordum?

"Bak küçük kız seninle uğraşamam. Yarın seni geri götüreceğim. Korudan sonrasını bir şekilde tarif edersin artık. Ufak bir yardımdı ve bitti. Anladın mı?"

Bana 'küçük' demesine her ne kadar sinir olsam da başımı sallayıp yanağımdaki yaşları hızla sildim. Bu yerden kurtulmayı iple çekiyordum zaten. Ne kadar soğuk bir adamdı bu böyle. Tamam ben de çok sıcakkanlı biri değilim zaten ama dışarıdan böyle görünmediğime adım gibi emindim.

ÇelişkiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin